Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

28.10.2007, 09:17

Dünyevîleşmeye direnmek

Dünyevîleşmeye direnmek

Dünya dünyevîleşmeye dönüyor… Değerler devriliyor, dinamikler düşüyor, dirençler gevşiyor… Boşvermişliğin boşluğunda içsiz savrulmalar yaşanıyor, sorgulamasız ve sorumsuz nefesler gelip geçiyor, esir edilmiş sadırlardan…

şaha kalkmış dünya duygular, yere çakılmış ulvî hisler… ıçler içilmiş, özler yutulmuş, uyutulmuşluğun derin deminde… Gafletin derin uykusunda gördüğü rüyayı intibah diye yoran Naimlerin görüntüsü ve gürültüsüyle doluyor zırhsız zihinler, savunmasız duygular…

Sığ suların kokuşmuşluğu misk diye sunuluyor kristal kavanozlarda… Camla elmas karışık satılıyor silik pazarın tezgâhlarında… Hikmet öksüz, sevgi yetim kalmış sahte sahiplenmelerin terk edilmişliğinde… Fertçilikte fanilik fazilet, benlikte boğulma dirilme addedildi “Ad”laşan, “Semud” çehreli, Firavun kafalı, Nemrut suratlı asırda…

ınsan hüsranda; kopan ihtiyaç rüzgârlarında çaresiz, gemini koparan nefis peşinde sürüklenmekten muzdarip… Sanki sarsar esen, sanki sular sokakları şehirleri doldurmuş önüne kattığını sürüklüyor… Koşuşturma ve kaçış var, nereye gideceğini kime sığınacağını bilmeden, aranan Nuh’un gemisi…

Her köşe kuşatılmış, bütün yollar tutulmuş; zihinler zembereğini yitirmiş, kalpler kurak, bedenler yanıyor, ruhlar üşüyor…

Aşina yüzler yabancı, yalancı yarlar yürekleri yaralıyor… “An”da akan zevklerin peşinde koşmaktan tükeniyor sonsuzluk sermayesi ömür… Tükeniş yücelme, bitiş büyüklenme gösteriliyor cüceliğin uzun gölgesinde…

Yavan dünya doyurmuyor, açlığı arttırıyor… Dönüşü hep yalana, yanlışa değil; esmâya ve sonsuzluğa bakan iki yönü daha var… O yönüyle ukbaya uçuran bir Burak dünya… Yönü ve yüreğini bu yöne çevirenler esaretten kurtulanlar… Yokluk ve sonsuzluğu, geçmiş ve geleceği, çekirdek ile meyveyi “An”da buluşturup yaşayanlar; anlık zevklere aldanmayan, denî dünyaya dalmayanlar…

Aldanış dirilişi öldürüyor, rahat zevki, huzuru rahatsız ediyor… Ekşi ayran, zehirli bal aşikâre satılırken susmak değil, “Asra yemin olsun ki insan hüsrandadır”ı haykırabilmek…

Havâî fişeklerin yıldızları gizlemesi gibi, hevâî hislerin ulvî duyguları örtmesini görebilmek ve gösterebilmek… Her yer ve yönden fani dünya çağırırken “Ben sende fena buldum” diyebilmek ve kalben kaçabilmek… Zırva zevkleri terk ederek, kalbin zümrüt tepelerine çıkabilmek… Faniliğin altında gizli beka mührünü okuyabilmek… Sûrî güzelliklerle gülünmeyeceğini bilebilmek… Geçicilikte oyalanmaktan vazgeçebilmek; dünyayı ahirete tercih etmemek, camı elmasa değişmemek.

Değişime dönen dünyada değişmeyen, asırlar akan zaman ırmağında ilk ve son damla:

“Yemin olsun asra, muhakkak ki insan hüsrandadır. Ancak iman eden, güzel işler yapan ve birbirine hakkı ve sabrı tavsiye eden müstesnâ” (Asr Sûresi)

Dünyevîleşmeye direncimizi arttırmak için bu sûreyi ne kadar okumalı okutmalı, yaşamalı yaşatmalıyız?

Hüseyin EREN
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

2

28.10.2007, 13:11

Bediüzzaman r.a. ehl-i dünya ve dünyevileşme derken, belli bir hayat tarzından mı bahsetmiş?
Günlük yaşantısında ne yapar da ehl-i dünya olur insan?
mesela; namaz kılınca ehl-i dünyalıktan kurtulmuş olur mu kişi?
sade hayat diye bir gurup var, bu tarz yaşamak mıdır?
Tüketim toplumundan kaçanlar mı gerçek dindardır?
cidden cevap bekleyen sorular bunlar..hepimiz bir şekilde bir başkası için, gayet rahat bir şekilde "ehl-i dünya" diyiveriyoruz, ama buna kendimiz de dahilmiyiz bilmiyoruz..

Mesajlar: 173

Meslek: Sosyolog

Hobiler: Siyaset-Haber-Çevre

  • Özel mesaj gönder

3

12.11.2007, 14:18

başlık çok güzel..
Hiç kimsenin, bir başkası olamayacağı, bir ülkede yaşıyoruz!

4

17.11.2007, 23:15

Allah razı olsun Abdullah abi...
çok güzel bir yazı... gerçekten su zamanda o kadar dünyevi şeyler varki hayatımızda, maneviyatı geçiyor...bu kadar fazla dünyevileşme bir türlü durdurulamıyor... yapışmış yakamıza nefsimizle mücadele ettiriyor...
kazanan benmiyim,nefsim mi,şeytan mı hala çözebilmiş değilim...
Kâinatın Efendisi;

-SEN YARDIMSIN-

6

29.11.2007, 13:45

[img:500:175]http://img113.imageshack.us/img113/3082/200707261741oeyui8939jh9.jpg[/img]
şu âlemde mü'minin mü'mine karşı en büyük yardımı dua iledir.Barla -247

7

30.11.2007, 17:57

Dünyayı sevme alışkanlığından kurtulmak


Sevgi yaratılışı netice verdi

Kâinatın yaratılışı bir sevginin neticesidir. Bir kudsî hadiste Cenâb-ı Hakk; "Habibim sen olmasaydın bu kâinatı yaratmazdım" buyuruyor. Bütün insanlık ve sair mahlûkat, maddî âlemdeki varoluşunu iki cihanın serveri Habib-i Ekrem’e borçludur. Bu sevgiden insan da en iyi şekilde nasibini almış ve fıtratına yerleştirilmiştir. ınsan bu fıtrî muhabbetin neticesi olarak başta kendisini, anne-babasını, evlâtlarını, eşini, dostlarını, peygamberleri, evliyaları, leziz yiyecekleri, kısacası bütün güzel şeyleri ve dünyayı sever. Bütün bunları sevmeyi yasaklamak hem yaratılışa, hem de sevgiye aykırıdır. Fıtrî olan şekli, bu güzel duyguyu Cenâb-ı Hakk'ın sevgisi/muhabbeti hesabına ve şükrederek kullanmaktır. Çünkü bütün sevgiler, O'nun muhabbetinin bir parıltısıdır.


ınsanın konumu

Cenâb-ı Hakk, mutlak kudret ve zenginliğini yansıtmak için insanı, çok aciz ve fakir olarak yaratmış, ihtiyaçlarını da kâinatın her tarafına dağıtmıştır. Bu ihtiyaçlarını karşılaması için hem ruhuna, hem de vücuduna mükemmel cihazlar takmıştır. Bu mükemmel cihazlara imtihan sırrına binaen bir sınır koymamıştır. ınsana akıl, kalp ve vahiy aracılığı ile istikamet ve orta yolu bulma fırsatı tanınmıştır. Burada insana düşen acz ve fakrını anlayarak ve sonsuz zenginliklerin sahibi Allah'a kulluk ederek iyi bir ayna olmaktır.


Dünyevîleşme

Dünyayı kendisi için "her şey" olarak görme, dünyanın ne için var olduğunu, gerçek mahiyetinin ne olduğunu kavrayamama, "orta yol" olarak belirtilen ıslâm'dan ve onun temel öğretilerinden az ya da çok sapma anlamına gelen dünyevîleşme, bütün iman edenlerin karşı karşıya kaldığı bir hastalıktır. ınandığı gibi yaşamayan mü’min, zamanla yaşadığı gibi inanmaya başlar ve dünyevîleşmenin ortasına düşer. Bu durum, Allah korusun inkâra kadar gidebilir.

Eşyanın insana hükmettiği bir dünyada yaşıyoruz. Bu ister özgürleşmek adına inkâr fikrinden kaynaklansın, isterse eşyanın câzibesinden kaynaklansın, dünyanın ve eşyanın egemenliği altına girmeyi Kur'ân kabul etmemektedir. Dünyadan yüz çevirme veya dünyaya tapma şeklindeki iki aşırı uçlu bir anlayışın kabul edilmesi mümkün değildir. "Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışınız" hadis-i şerifine uygun hareket etmek gerekir. "ıki günü aynı olan zarardadır" hadis-i şerifi de her gün yeni bir mesafe almak için insanı ileriye doğru itelemektedir. Dünya ahiretin tarlası olduğuna ve ahiret hayatı da dünyada kazanılacağına göre, insanın dünya hayatını daha iyi anlaması, daha çok düşünmesi ve planlaması gerekir.

Dünyevîleşme hastalığı âlime, cahile, din hizmetine yıllarını vermiş olanlara, nefis terbiyesi ve manevî eğitim yolunda büyük mesafeler almış olan kimselere de bulaşabilir. "ınsanlar helâk oldu. Âlimler müstesna. Âlimler de helâk oldu. ılmiyle amel edenler müstesna. Amel edenler de helâk oldu. ıhlâs sahipleri müstesna. ıhlâs sahiplerine gelince, onlar da pek büyük bir tehlike ile karşı karşıyadırlar." Hadis-i şerifi bunu açıkça göstermektedir.

Zenginleşmek, dünyevîleşmek anlamına gelmez. Bediüzzaman Hazretleri, âhirzamanda iman ve Kur'ân hizmetinin zenginleşmek ile daha çok yapılacağını ifade etmektedir. Asıl dünyevîleşmek insanın, ruhî ve uhrevî yönünü erteleyerek hayatı, sadece dünyevî haz ve refahtan ibaret bilmesidir. Dünyevîleşme insana, ahiretini unutturmaktadır. Yine dünyevîleşme, iyilikseverlik ve yardımseverlik duygularını köreltmekte, benmerkezci, doyumsuz; gösteriş, kibir ve gurur sahibi yapmakta; şöhret tutkunu, başkasının malına göz diker, gerektiğinde şiddet kullanır, sınırsız ve amaçsız bir hırsla tüketim yapar hâle getirmektedir.

Dünyanın parlak cazibesine kapılan kişi, önce hayat standardını yükseltmek için bütün çarelere başvurmakta, ardından bu yüksek hayat standardını düşürmemek için daha çok kazanmaya, kendini daha fazla dünyaya vermeye mecbur hissetmektedir. Dünya malı, makam, mevki, şöhret ve itibar kazanmak yolunda, çoğu kere (farkında bile olmadan) sahip olduğu mukaddesatını feda etmektedir.

Başlangıçta meşrû amaçları gerçekleştirmek için sadece bir araç olarak telâkki edilen dünya malı, sonunda amaç haline dönüşebilmektedir. Bu durum da kulluk görevlerinin ihmal edilmesine sebep olmakta, helâl-haram anlayışını zedelemekte, salih ameller işlemeyi unutturmaktadır. Zevkleri, cazibesi, yaldızları ve parlaklığıyla insanları aldatarak tuzağına düşüren dünya, insanı kendisine bağlamakta, sonunda köle ve esir haline getirmektedir. Peygamberimiz, (asm) dünya malının çetin bir imtihan ve gönül zayıflığı olduğuna işaret etmiş, hayatı boyunca dünyaya ve dünyalığa önem vermemiş, dünyayı bir "misafirhane" gibi telâkki etmiştir.

Günümüzde aşırı tüketim çılgınlığı, beyin yıkayan reklâm ve propaganda araçları, dünya hırsını körüklemekte, insanı maddeye köle haline getirmektedir. Erişilmek istenen hayat standardı çıtası da sürekli yükseltilmekte, dolayısıyla -sun'î- ihtiyaçlar sürekli artmaktadır. Bu maddî sıkıntılar iman, irade ve bilgi durumuna göre acı olaylara, yüz kızartıcı suç işlemeye, aile içi huzursuzluklara, ruhî bunalımlara, intihar ve saldırganlığa sebep olmaktadır. Normal ihtiyacından fazla dünyalık peşinde koşanın kalp gözü ve basireti kapanır, gönlü de kararır. Cimrilik, açgözlülük ile aşırı dünya hırsı, toplumdaki sosyal dengeyi ve huzuru bozar.


Kâinattaki ölçülülük

Yüce Allah, "Biz, her şeyi bir ölçüye göre yarattık" (Kamer: 49) buyurmaktadır. Bu ölçüyü her yerde görmemiz mümkündür. ınançta dengeyi sağlayan asıl unsur tevhid akidesidir. Müslümanların hayatlarından, takva ve azimeti kaldırarak yerine ruhsatı koyması ya da dünyayı terk veya uhrevî olanı ertelemeye gitmesi, bu dengenin bozulması yolunda atılan adımlardır.

Peygamberimizin, "Vallahi, sizin hakkınızda korktuğum şey, dünya uğrunda aranızda rekabete düşmenizdir" (Buhari, Müslim, Tirmizi; Bkz. ıbn Teymiyye, 1990: 54-58) hadisi dünyevîleşmeye ve dengenin bozulmasına karşı ciddî bir uyarıdır.

ıslâm, dünya-ahiret dengesi konusunda itidalin ve orta yolun izlenmesini tavsiye etmiş, ne dünya için ahiretin, ne de ahiret için dünyanın terk edilmemesini emretmiştir. Âyette; "Allah'ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu gözet. Dünyadaki nasibini de unutma" (Kasas: 77) buyrulurken Peygamberimiz de, (asm) "Kendini tamamen ibadete verme ve dünyayı ihmal etme" demektedir.

Dünya malına karşı tutulan orta yol, yani hırs göstermeme, tembelliği gerektirmez. Bilâkis düzenli, planlı ve programlı çalışmayı gerektirir. Dünya geçici olduğu için, her dakikası ahiret lehinde değerlendirilmelidir. Mü’minin, meşrû dairedeki yapacağı her çalışma, ahireti hesabına geçeceğinden ibadetlerini kusursuz yerine getirmeye çalışır.


Dünyayı nasıl sevelim?

Dünyayı, nefs-i emmâre karışmamak şartıyla ahiretin tarlası, esmâ-i ılâhiyenin aynası, Cenâb-ı Hakk'ın mektubatı ve geçici bir misafirhanesi olarak sevmek gerekir. Dünyayı ve mahlûkatı kendi hesaplarına değil, Allah hesabına sevmek ve kalbe, başka muhabbetlerin girmesine meydan vermeden sevmek gerekir. Çünkü, kalbin içi Allah'a mahsustur ve O'nun aynasıdır.

Dünya fani ve de boş olduğu için kalbin alâkasına değmiyor. Allah hesabına yapılan bütün muhabbetler, elemsiz bir lezzet verir. ılâhî muhabbeti ziyadeleştirir. Yüce bir padişahın ihsan ettiği bir elmada iki lezzet bulunur. Birisi elmanın kendi lezzeti, diğeri de padişahın iltifatıdır. Görüldüğü gibi eşyaya ve bütün nimetlere kendi hesaplarına bakmakta bir lezzet, Allah'ın ihsanı hesabına bakmakta iki lezzet bulunmaktadır. Ayrıca ikinci lezzet, bâkî ve kalıcı lezzetleri netice vermektedir.

Bütün nimetlere ve meyvelere zatları için muhabbet edilse, yalnız maddî lezzetleriyle gafilce lezzetlenilse, o muhabbet nefsanîdir, o lezzetler de geçici ve elemlidir. Eğer Cenâb-ı Hakk'ın iltifâtı olarak sevilse ve o ihsan ve iltifâtların derecelerini takdir etmek suretinde tam bir iştah ile lezzet alınsa, hem mânevî bir şükür, hem elemsiz bir lezzettir. Ehl-i gaflet ve ehl-i dünya tarzında ve nefis hesabına olan muhabbetlerin, dünyada belâları, elemleri, meşakkatleri çoktur; safâları, lezzetleri, rahatları azdır.

Verilen nimete kanaat eden, kadere rıza gösteren ve Allah'a tevekkül edip teslim olan Mü’min, aşırı dünya sevgisinden kendisini korur, rızkının ilahî garanti altında olduğuna inanır ve rızkını elde etmek için çalışması gerektiğini bilir, iktisat eder, bu dünyanın geçici ve bir imtihan dünyası olduğunu düşünür, Allah'ın rızasını kazanmaya çalışır, var gücüyle kulluk standardını yükseltmeye çalışır.

Zenginlik, ilim, güzellik, şöhret, gençlik, yüksek mevki ve makamlar bize verilen emanetlerdir. Bu mallar, kulluğun gereği olarak emanet sahibinin rızası yönünde kullanılmalı ve asıl yatırım ahirete yapılmalıdır.


Sonuç olarak:

ınsan âciz ve fakir bir varlıktır, ihtiyaç sahibidir. Günaha düşmeye, hata işlemeye, dünyanın fânî ve geçici bir misafirhane olduğunu unutmaya, gaflete dalmaya her zaman müsaittir. Bu olumsuz durumlardan kurtulup uyanık kalabilmenin yolu devamlı zikir, şükür ve tefekkür hâlinde bulunmaktan geçer. ımanı kuvvetlendirecek kitaplar okumalı, sohbetlere katılmalı, sevdiğini Allah için sevmeli, yediğini Allah için yemeli, aldığını Allah için almalıdır. Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışmalıdır. Aşırı uçlarda dolaşmaktan her zaman kaçınmalıdır. Zaten dinde aşırı gitmeyi hem yüce Allah, hem de Peygamberimiz yasaklamıştır.

Hırs, uzun emel, şan ve şöhret insanı dünyaya bağlar. şaşaası çoktur ama, zehirli birer bal gibidirler. Lezzetten çok acı verirler. Onarılması güç yaralar açarlar. Bunlardan şiddetle kaçınılmalı, tövbe kapısının da ardına kadar açık olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır.

Cömertlik, mala kalben bağlanmayı önler. Kanaatkârlık, en büyük zenginliktir. ıktisat, berekettir. Hakikî iman da teslim ve tevekkülü gerektirdiğinden iki dünya saadetidir.


KAYNAKLAR:

1- Memiş, Sedat, Dünyevileşme Üzerine, Prof. Dr. Mehmet Bayraktar ile Röportaj

www.diyanet.gov.tr/DIYANET/avrupa/2003avrupa/mayis/Metinler/y13.htm - 20k -

2- Nursî, Bediüzzaman Said, Lemalar, s: 137, Yeni Asya Neşriyat.

3-Nursî, Bediüzzaman Said, Sözler, Otuz ıkinci Söz - s.292, 293

4- Kutlay, Dr. H. ıbrahim, Dünyevileşme, Haziran 1, 2000

www.yenidunyadergisi.com/artman/publish/article_785.shtml - 27k -
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

8

02.01.2008, 18:35

Dünya sevgisinde imanî ölçüler

Dünya sevgisinde imanî ölçüler

“Ehl-i dünya kimlerdir? Dünyada yaşayan mı? Dünyayı çok seven mi? Âhireti dünyaya feda eden mi? Dünya sevgisinde ölçü nedir?”

Ehl-i dünya, kelime olarak her ne kadar “dünyada yaşayan ve dünyayı çok seven” mânâlarını taşıyor olsa da, terim itibariyle “dünyayı her şeye tercih eden, mukaddesatı dünyaya feda eden, dünyayı âhirete tercih eden, sırf dünya için yaşayan, haram helâl demeden dünyanın her türlü lezzetlerini takip eden kimselere” ehl-i dünya denmektedir.

Cenâb-ı Hak dünyayı ve dünyadaki her şeyi güzel yarattığını, fakat bunların geçici olduğunu, aldanılmaması gerektiğini, asıl dönülecek ve varılacak yerin Allah’ın huzuru olduğunu bildiriyor. “Nefsanî arzulara, kadınlara, oğullara, hesapsız şekilde biriktirilip istif edilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, davarlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı. Bunlar dünya hayatının geçici menfaatleridir. Hâlbuki varılacak güzel yer, Allah’ın katıdır.”1

Bedîüzzaman Hazretlerine göre dünyanın üç yüzü vardır:

1- Dünyanın birinci yüzü, Cenâb-ı Hakkın isimlerine bakar. Allah’ın isimlerinin nakışlarını gösterir. Mânâ-yı harfiyle, yani ayna gibi başkasını gösteren vücudu ile Allah’ın isimlerinin aynası hükmündedir. Dünyanın bu yüzü Allah’ın hadsiz isimlerinin hadsiz mektupları mahiyetindedir; bu yüz gayet güzeldir. Nefrete değil; aşk derecesinde sevilmeye lâyıktır. Çünkü dünyanın bu yüzü sevildikçe, neticede Allah’ın isimleri sevilmiş olur.

2- Dünyanın ikinci yüzü âhirete bakar. Âhiretin tarlasıdır. Cennetin fidanlığıdır. Rahmetin çiçekliğidir. Dünyanın bu yüzü de, birinci yüzü gibi güzeldir. Çünkü bu yüzde ekilen her şey Allah’ın izniyle âhirette ebediyen meyve verecektir. şu halde bu yüz de tahkire değil; muhabbete lâyıktır.

3- Dünyanın üçüncü yüzü, insanın heveslerine bakan, gaflet perdesi olan ve ehl-i dünyanın oyuncağı hükmüne geçen yüzüdür. Dünyanın bu yüzü gayet çirkindir, gayet tehlikelidir. Çünkü fanidir. Çünkü yok olucudur. Çünkü elemlidir. Çünkü keder vericidir. Çünkü aldatıcıdır. ışte âyetlerin ve hadislerin dikkat çektiği ve sevgisine aldanmamak için uyardığı yüz, bu yüzdür. Sevilmemesi gereken, nefret edilmesi gereken, kendisinden Allah’a sığınılması gereken yüz, bu yüzdür.

Üstad Hazretlerine göre dünyayı tahkir edenler de dört sınıftır:

1- Ehl-i marifettir. Cenâb-ı Hakkı derinden bilmeye, Onu tanımaya, sevmeye, rızasını kazanmaya ve Ona ibadet etmeye set çektiği ve mâni olduğu için ehl-i marifet dünyayı sevmez.

2- Ehl-i âhirettir. Âhiret nimetlerine düşkün, gece gündüz âhiret için hazırlanan, ebedî hayat için çalışan kimseler dünyanın geçim derdi, çoluk çocuk derdi, aşı ve işi gibi bir takım zorunlu çalışmalarından rahatsız olurlar. Âhireti bilen ve âhirete hazırlanan, fakat dünyanın zarurî işlerinden dolayı âhiret amelinden geri kalan bu kimseler, Cennetin güzelliklerine nisbeten dünyayı çirkin görürler. Nitekim dünyanın bütün güzellikleri, Cennetin güzelliklerine oranla hiç hükmündedir.

3- Dünyayı sevmeyen üçüncü sınıf insan gurubu aslında ehl-i dünyadır. Bir kısım ehl-i dünya dünyayı aslında sevmez; çünkü eline geçiremez. Fakat bu sevmemek, dünyanın nefretinden değil; dünyanın sevgisinden ileri geliyor ve makbul değildir.

4- Dünyayı sevmeyen dördüncü sınıf insan da aslında yine ehl-i dünyadır. Bu kısım ehl-i dünya ise, dünyayı eline geçiriyor, yatıyla, katıyla, parasıyla, puluyla dünyayı ayaklarına serilmiş buluyor, dünyayı dolu dolu yaşıyor. Fakat ne çare; dünya durmuyor, gidiyor. Onu da beraber götürüyor. O da bunu hissediyor ve kızıyor. Sırf teselli bulmak için dünyadan nefret ettiğini söylüyor. “Pistir!” diyor. Oysa bu hakaret de dünya sevgisinden ileri geliyor.

Makbul tahkir, ilk iki sınıf olan ehl-i marifet ve ehl-i âhiretin tahkiridir.2

Dünyayı âhiretin bir tarlası ve Cenâb-ı Hakkın isimlerinin aynası ve geçici bir misafirhanesi olarak sevmenin, nefs-i emmâre karışmamak şartıyla Cenâb-ı Hakka ait bir sevgi olduğunu bildiren Bedîüzzaman Hazretleri, bunun için dünyayı ve dünyadaki varlıkları mânâ-yı ismiyle değil, mânâ-yı harfiyle sevmemiz gerektiğini kaydeder. Yani Bedîüzzaman’a göre dünya, “Ne güzeldir!” diye değil; “Ne güzel yapılmış ve yaratılmıştır!” diye sevilmelidir, kalbimizin içine Allah’tan başka sevgilerin ve muhabbetlerin girmesine izin verilmemelidir, çünkü kalbin içi Allah’a mahsustur. Dünyada böylesine Allah sevgisini kazanmak ve muhafaza etmek için Allah’a duâ etmeli ve “Allah’ım! Bize Kendi sevgini ve bizi Sana yaklaştıracak şeylerin sevgisini nasip et!” demeliyiz.3

Üstad Bedîüzzaman Hazretleri, dünyayı âhiretin tarlası ve Allah’ın isimlerinin aynası hükmünde görerek sevmenin âhiretteki neticesinin, dünya kadar, fakat fânî dünya gibi fânî olmayan bâkî bir Cennet olduğunu beyan eder.

Cenâb-ı Hak bizi, dünyayı âhiretin tarlası ve Allah’ın isimlerinin aynası görerek sevenlerden eylesin ve fânî dünyanın fitnelerinden korusun. Âmin.


Dipnotlar:
1. Sözler, s. 571, 572
2. Sözler, s. 584
3. Sözler, s. 592

Kaynak: www.fikih.info
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

9

02.01.2008, 19:02

ınsan dünyaya bağlandıkça sonu gelmiyor aynı deniz suyu içer gibi içtikçe içesimiz geliyor Allah muhafaza.
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

hy120

Profesyonel

  • "hy120" bir erkek

Mesajlar: 654

Konum: usak

Meslek: esnaf

  • Özel mesaj gönder

10

02.01.2008, 22:48

Allah razı olsun

Muhammed_Enes

Orta Düzey

  • "Muhammed_Enes" bir erkek

Mesajlar: 255

Konum: Ankara

Meslek: Yazılım ve destek uzmanı

Hobiler: Okumak, yürümek. kitap

  • Özel mesaj gönder

11

27.01.2008, 15:54

oldukça güzel ve bi o kadar da ehemniyeti bir konuya temas etmişsiniz... Cenabı hak Razı olsun!

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir