Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

10.02.2005, 08:31

Vesvese tufanına karşı Nâs Sûresi

Abdullah Aymaz
10.02.2005 PERşEMBE


Vesvese tufanına karşı Nâs Sûresi

Kırgızistan’daki Türk kolejlerinin fedâkâr öğretmenlerinden çok güzel bir eğitim ve hâl dersi alan Elmir, mezuniyetinden sonra üniversite tahsili yapmak için Ürdün’e gider. Üniversiteden sonra yüksek lisans ve doktora yapmak üzere de ıspanya’ya gider.

Fakat Madrid’de çeşitli maddi sıkıntılar çeker. Yoksulluk ve meşakkatle geçen günlerden sonra direnci kırılır ve bir diskoda koruma görevlisi olarak iş imkânı bulur.

Ama vicdanen çok rahatsızdır. Aldığı eğitim ve kültürün kendisinden bekledikleriyle, yaptığı işin verdiği çelişkiler onu ezmektedir. Onu çok dikkatle takip eden şefi Michel Maike, bir gün der ki: “Elmir, senin halin benim dikkatimi çekiyor. Böyle bir ortamda bulunmana rağmen uyuşturucu, içki ve diğer kötü alışkanlıklardan çok uzaksın. Senin gibi genç ve yakışıklı bir insanı bunlardan alıkoyan şey nedir, çok merak ediyorum. Geldiğin günden beri senin bu pislik yuvasında bir yanlışını görmedim. Seni bunları yapmaktan alıkoyan ve sana direnç veren gücün bir izahını yapar mısın?” Bunun üzerine Elmir, “Bu bahsettiğin güzellikler bana en başta dinimden ve aldığım eğitimden geliyor. Çünkü dinimin icapları ve aldığım eğitim hep önüme çıkarak beni günahlardan alıkoyuyor.” diyor. Michel Maike aldığı cevap karşısında hayrete düşerek “Bu nasıl bir din ki, böylesi pislik yuvasında senin gibi genç bir insanın temiz kalmasını sağlıyor? Bana bu din ile ilgili bilgi verebilir misin?” diyor.

Bu sözler Elmir’in kötülükler karşısındaki direncine direnç katar ve kendince şöyle düşünür: “Beni buraya sürükleyen kader, herhalde bu şefimize örnek ve rehber olmamı murat ediyor. Öyleyse bu rolümün hakkını vermeliyim” der. Bundan sonra daha da dikkatli bir hayat yaşamaya başlar. ılerleyen günlerde ıspanyolcaya çevrilmiş ıslâmî eserleri temin edip şefine hediye eder. Daha sonra da Madrid’de tanıştığı kendisi gibi inançlı ve temiz genç Müslümanlarla şefini de tanıştırır.

Maike, tanıştığı bu yeni gençlere de hayran olur ve Elmir’e “Senin arkadaşların da aynen senin gibi... Ben sizleri çok seviyorum. Ne olur, sizlerle arkadaşlığımız ve birlikteliğimiz hep devam etsin...” der. Bu münasebetler devam ederken Maike bir gün enteresan bir rüya görür. Rüyasında ıblis’le karşılaşır. ıblis “Senin hareketlerin, okuduğun kitaplar ve bu yeni arkadaşların hiç hoşuma gitmiyor. Onları terk et!.” der. ıblis’in bu sözlerine hiddetlenen Maike, yanında bulunan eski dönemde okuduğu kitapları birer birer ıblis’in üzerine fırlatır... En sonunda da Elmir’in kendisine hediye ettiği ıspanyolca Kur’an mealini açar. Karşısına Nas Suresi çıkar. Onu ıblis’e karşı okumaya başlar. Bu durumda ıblis, dehşet içerisinde küçülerek kaybolur. Heyecanla uyanan Maike, hemen Elmir’i arar ve “Can dostum, enteresan bir rüya gördüm... ılk fırsatta buluşalım... Ben Müslüman olmak istiyorum. Ayrıntıyı buluşunca anlatırım.” der.

Ertesi günün akşamı Maike, Elmir’in genç arkadaşlarından birisinin onlarla evinde buluşur. Gözyaşları ve dualarla Müslüman olan Maike, evin duvarında ıslam yazısı ile yazılmış bir hat tablosu görür. Evin sâhibine duvardaki tabloyu beğendiğini ve bakmak istediğini söyler. Ev sâhibi de tabloyu duvardan indirip kendisine hediye eder. Ayrıca ev sahibi tablonun hem Arapçasını okur hem de ıspanyolca mealini verir... Bunları dinleyen Maike, renkten renge girer ve hayretten dona kalmış bir halde gözyaşı tufanı içinde kalır... “ışte, işte rüyada şeytana okuduğum şeyler, bu Nas Suresi idi!.” der...



07.02.2005

Kaynak
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

2

10.02.2005, 12:45

Vesvese ve kurtuluş çaresi

Sual: Abdestte, namazda, temizlikte ve niyette vesvese ediyorum. Kurtuluş çaresi nedir?

CEVAP
Vesvese, zararlı olan şüphe, kuruntu demektir. Hadis-i şerifte, (Vesvese şeytandandır. Abdest alırken, guslederken ve necaset temizlerken, şeytanın vesvesesinden sakının) buyuruldu. (Tirmizi)



Vesvese etmek günahtır. Vesvese eden imamın arkasında namaz kılmak mekruhtur. Vesvese, suyu israf etmeye sebep olur. ısraf ise haramdır. Vesvese, namazı geciktirmeye, cemaati, hatta namaz vaktini kaçırmaya sebep olur. Vakti, ömrü zayi etmeye sebep olur. Başkalarının elbisesinin, yemeğinin necis olmasından şüphe eder ki, müslümanlara suizan haramdır. Kendini ihtiyatlı sanıp, kibirli olur.

Abdestin, taharetin ve namazın şartlarını, sünnetlerini, mekruhlarını bilmeyen, vesvese hastalığına yakalanır. Bunları bilip, yerine getirince, şüpheye düşmemeli, iyi ve tamam yaptığına inanmalıdır! Böyle inanmak ihtiyat olur. şüpheye düşmek vesvese olur. Vesvese sahibi, ruhsat ile amel etmelidir! Kalbi, kötü ahlaktan temizlemekte, kul haklarını gözetmekte ve haramlardan sakınmakta, vesvese olmaz. Vera ve takva olur. (Hadika, Berika)


Bilen vesvese etmez
Vesveseden kurtuluş çaresi, hangi meselede vesvese ediliyorsa dinimizin o konudaki hükmünü iyi bilmektir. ıyi bilen vesvese etmez. Her müslüman, haramlardan, şüpheli şeylerden, hatta mubahların fazlasından da kaçmalıdır! Buna azimetle hareket etmek denir. Günah olmayan, caiz olan işleri yapmaya, ruhsatla hareket etmek denir. ıhtiyaç olmadıkça, ruhsatla amel etmemelidir! Azimetleri yani güç gelen işleri yapamayanın, ruhsatla yani kolay olan, izin verilen işi yapması, azimeti yapmak gibi sevap olur. ımam-ı Rabbani hazretleri, (Gerektiğinde en kolay fetvaya uymalıdır. Allahü teâlâ, insanlara güç gelen şeyleri değil, kolay olanların yapılmasını istiyor. Çünkü insan zayıf, dayanıksız yaratılmıştır) buyuruyor.



ımam-ı şarani hazretleri buyurdu ki: ıhtiyaç halinde ruhsatla amel etmelidir! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Allah’ın verdiği kolaylıklardan, ruhsatlardan istifade edin!) [Buhari]

(Ruhsatlardan istifade etmeyen, Arafat dağı kadar günah işlemiş olur.) [Taberani]



(Allahü teâlâ, azimetle hareket edilmesini sevdiği gibi, ruhsatla da amel edilmesini sever.) [Beyheki]



(Bir zaman gelecek, insanlar temizlikte fazla titiz hareket edecek, [vesveseye düşerek] dinde haddi aşacaklardır.) [Ebu Davud]



şeytan namazı kıldırmak istemez. Namaz kılana da "Madem namaz kılıyorsun, güzel abdest al, doğru namaz kıl, kuru yer kalmasın, iyi yıka, namazın olmadı, yeni baştan kıl!" gibi vesveseler verip sıkıntıya sokar. ıbadetler mekruh olmakla kalmaz, ruhi bunalıma yol açar.



Dinimiz, kolaylıklar, ruhsatlar dinidir. Mesela, abdest aldığını bilip sonra bozulduğunda şüphe edenin abdesti var demektir. Abdest aldıktan sonra, kuru yer kalmıştır zannıyla yeniden abdest almak icap etmez. Tekrar abdest alması mekruh olur. Abdest aldıktan sonra, iç çamaşırında yaşlık görüp, idrar mı, su mu diye şüphe eden, abdestten önce çamaşırına su serpmelidir! Sonra orada bir yaşlık gördüğü zaman "Bu benim serptiğim su" demelidir. Hatta o yaşlık idrar bile olsa, onun idrar olduğu kesin olarak bilinmediği için yıkamak gerekmez.



Yaş ayakla necis yerde yürünse, yer kuru ise ayaklar necis olmaz. Elbisenin veya vücudunun bir yerine necaset bulaşsa, burayı bulamayıp, zannettiği yeri yıkasa, necaseti temizlemiş kabul edilir. Hatta namazdan sonra necasetli yer meydana çıksa, bir kavle göre kıldığı namazı iade etmesi gerekmez.



Çocuk ceketin sağ koluna işemiştir, fakat biz sağ kol olduğunu bilmiyoruz, galiba sol kol diyerek ceketin sol kolunu yıkasak idrar bulunan sağ kol da temiz gibi kabul edilerek namazımız sahih olur. Önemli olan kuru yerin kalmaması değildir. Kuru yer kalsa da biz bunu bilmiyorsak bu tamamdır. Ölçü yapılıp yapılmadığını bilmemektir. ımam-ı Gazali hazretleri gıdalarda domuz yağı gibi necis şeyleri anlatırken diyor ki:

Allah bize necis olmayan gıdaları yemeyin demiyor, necis olduğunu bilmediğiniz gıdaları yiyin buyuruyor. Eğer necis olmayanı yiyin deseydi bu çok zor, hatta imkansız olurdu.



Abdest ve gusül için de kuru yer kalmasın demiyor, kuru yer kaldığını bilmiyorsak, kuru yer kalsa bile, her yer ıslanmış kabul edilir.



Abdestte kuru yer kalsa, fakat kuru yer kaldığını bilmeyen o kısmı yıkamaz. Ben burada kuru yer kaldığını bilmiyorum öyle ise burası yıkanmıştır demelidir ve orayı artık yıkamamalıdır. Yine kalbde burası yıkanmadı galiba diye zan kalabilir, kalsın ona itibar edilmez. Dinimiz böyle emrederken niye dinimizin tersini yapalım ki? Kuru yer kaldı zannı ile tekrar yıkamayı dinimiz emretmiyor, aksine yasaklıyor. Yani insan yıkandığına kanaat getirmese de, dinimiz kanaate varmayı istemiyor. Kalbin tatmin olmasını istemiyor. Benden istenen üç kere yıkamak demeli ve kuru yer kaldığını bilmeyince bilmemek ölçüdür. Bu ölçüyü unutmamalı. Ben kuru yer kaldığını bilmiyorum, o halde abdestim tamam demelidir. Kalbin tatmin olmasını, kanaat hasıl olmasını beklememeli. O zaten kolay kolay ele geçmez. Bunun gibi imam ateisttir, fakat biz onu bilmediğimiz için onunla kıldığımız namazlar sahihtir.


şüphe etmemeli
Abdestten sonra, "Acaba başımı mesh ettim mi?" veya "Abdestim var mı?" diye şüphe etmek, namaz kıldıktan sonra "Elbisem temiz mi idi?" veya "ıftitah tekbirini almış mıydım?" gibi şüpheler vaki olan kimse, yeniden abdest almaz, elbisesini yıkamaz, namazını iade etmez.



ıbadetlerimizi eksik yapmakla, hâşâ Allahü teâlânın bir kaybı, fazla yapmakla da bir kazancı olmaz. Bunun için, dinin emrine uyularak noksan veya fazla yapılmış olsa mahzuru olmaz. Mesela sabahın farzını kılarken (ıki mi, bir mi kıldım?) diye şüphe eden, bir rekat daha kılsa ve kıldığı üç rekat olsa, namazı sahih olur. Fakat kasten üç kılsa namazı sahih olmaz. Bir kimse de dört kıldım zannıyla üç rekat kılsa, kıldığı namaz sahih olur. Cenab-ı Hak, "Niçin yanlış zannettin?" demez. Gücümüzün yetmediği işleri bize emretmez. (Hadika)


Kalbe gelen düşünceler
ınsanın kalbine, melekten, şeytandan ve kendi nefsinden de çeşitli düşünceler gelir. Bunların birbirinden farkı nasıl bilinir? Hadis-i şerifte, (Melekten gelen ilham, ıslamiyet’e uygun olur. şeytandan gelen vesvese, ıslamiyet’ten ayrılmaya sebep olur) buyuruldu. O halde vesveseyi ilhamdan ayırmak için dinin emrini iyi bilmek gerekir.



şeytan, hayırlı, iyi bir işe mani olmak için daha az iyi olanı yaptırmak maksadıyla vesvese verir. Büyük günaha sürüklemek için küçük iyilikleri yaptırmaya çalışır. Dinini bilen kimseyi, şeytan, asla aldatamaz. Her insan Allah’ın kulu olduğu halde, dinini bilen, Allah’ın emir ve yasaklarına riayet eden kimseler için Kur'an-ı kerimde, şeytana hitap edilirken, (Benim kullarıma senin sultan [hakimiyetin] yoktur) buyuruluyor. (ısra 65)


şeytanı kovmak için
şeytanın vesvesesine aldanmamak için Allahü teâlânın, (Benim Kulum) dediği kimselerden olmalı, yani düzgün bir itikada ve ilme sahip olmalı ve ilmi ile amel etmelidir! "Mesela şeytan vesvese verince, onu hemen uzaklaştırmalıdır! Hadis-i şerifte, (şeytan vesvese verir. Allah’ın ismi zikredilince, söylenince kaçar. Söylenmezse, vesveselerine devam eder) buyuruldu. (Ebu Ya’la)

Sünnete uygun abdest almasını bilmeyen kimse, iyi abdest alayım diye fazla su kullanır. Bu ise vesvesedir.



Vesvese eden kimse, dine iyi uymak niyetiyle yeni bir şeyler çıkarır, bu ise bid'attir. Bid'at ise haramdır. Başkalarının yiyecek ve içeceklerinin, giyeceklerinin temiz olup olmadığında şüphe eder. Bu da suizanna sebep olur. Müslümana suizan ise haramdır. (Ben her gıdayı yemem, ihtiyatlı davranırım) diyerek kibre düşer. Halbuki zerre kadar kibri olanın Cennete girmesi zordur.



Fatır suresi 6. âyet-i kerimesinde mealen, (Elbette şeytan size düşmandır. Onu düşman edinin!) buyuruluyor. Vesvese eden, şeytanı kendine dost ve kardeş edinmiş olur. Sünnetleri, mekruhları ve diğer emir ve yasakları bilmeyen, vesvese hastalığına yakalanır. Bunları bilip yerine getiren şüpheye düşmemelidir! Vesvese eden, ruhsatlarla amel etmelidir! Üzerinde necaset görünmeyen her şey temiz kabul edilir. şüphe etmekle necis olmaz. Gıdalarda necis maddeler var zannı ile gıda almamak vesvesedir, aşırılıktır. Hadis-i şerifte, (Aşırı gidenler helak oldu) buyuruldu. (Müslim)



ıfrat ve tefritten yani aşırılıklardan uzak olmak ve orta yolu tutmak gerekir. Deylemi’deki hadis-i şerifte, (ışlerin hayırlısı vasat olanıdır) buyuruldu. (Hadika)



Sual: ınsanın kalbine şeytandan gelen "acaba abdestim var mı? yoksa ve ben ya var diye hatırlıyorsam" gibi vesveseler geldiğinde ne yapmalı?

CEVAP
Hem (şeytandan gelen) diyorsunuz hem de ne yapmalı diye soruyorsunuz. Elbette bu vesveselere önem vermemeli. Abdest aldığınızı hatırlıyorsanız mesele yok. Abdestim var kabul edilir.



Sual: Namazda bazen üçüncü mü dördüncü rekat mı diye şüpheye düşüyorum. Bazen namazdan sonra aklıma geliyor vesvese ve iade ediyorum. Uygun mudur?

CEVAP
Uygun değildir. Namazdan sonraki vesveseye itibar edilmez. şunu hiç unutmayın, çünkü namaz kılan herkese lazımdır: Fıkıhta şüphe ile zan farklıdır. şüphe, üç mü dört mü kıldığını hiç bilememektir. Zan ise, bir tarafı biraz ağır basar. Zannıma göre üç kıldım denirse üç olur. ıbadetlerde zan geçerlidir. Hükümlerde ise zan geçersizdir. % 100 bilmek gerekir. Buna göre, üç mü dört mü kıldım diye zan ederse, zannı ne tarafta ise öyle hareket eder. Zan edemiyor da, şüphe ediyorsa, o zaman üç kıldım der ve üçüncüde oturur, bir rekat daha kılar ve secde-i sehv yapar. Zan ile şüpheyi iyi bilmek gerekir.



Sual: Namazda iken aklım çok dağınık, toparlayamıyorum. Günlük düşünceler olsun, değişik şeyler geliyor. Vesveselerden kurtulmak, kafamı toparlamam için ne yapmalıyım?

CEVAP

Bu hemen herkeste olur. Kiminde az kiminde çok olur. Namaz başlarken La havle’yi okuyunuz. ınsanın ihlası arttıkça düşüncesi de azalır diyor âlimler. Yemek yerken, ibadetleri yapmaya kuvvet bulmak için diye de niyet etmeli. Uyurken de aynı şekilde niyet etmeli.



Sual: Dört rekatlı namazı kılarken bazen dalgınlık oluyor. Sonra kendimizi 3.rekatta falan buluyoruz. Namazı tamamlıyoruz ama ufak bir şüphe oluyor, acaba rekat atladım mı ya da fazla mı kıldım diye... nasıl davranmalıyız?

CEVAP

Namazdan sonraki şüpheye itibar edilmez. Namaz içinde iki mi üç mü diye şüphe edilirse, iki kabul edilip bir rekat daha kılınır, sonunda secde-i sehv yapılır.



Sual: Günah işlememize şeytanlar sebep olduğuna göre, Ramazanda bağlı olan şeytanlar nasıl günah işletiyor?

CEVAP
Günah işlememize yalnız şeytanlar değil, kendi nefsimiz de sebep olmaktadır. Nefsin zararı, şeytanınkinden çok fazladır. Nefsin her istediği kendi zararınadır. Ramazanda günah işleten, nefsimizdir. Bu ayda, şeytanlar bağlı olduğu için vesvese veremezler. Ramazanda esnemeler de şeytandan değildir. Asabi esnemeler, yorgunluk, uykusuzluk gibi hallerde meydana gelir. (Mektubat-ı Rabbani)



Sual: şeytan insana vesvese verir mi? Yani bize gelen kötü düşünceler şeytandan mıdır?

CEVAP

Evet dine aykırı vesveseler şeytandandır. Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:

(Hakikaten şeytan size düşmandır. Siz de onu düşman edinin. Çünkü o, kendine uyanları, [günahlara sokup] Cehennem ehlinden olmaya çağırıyor.) [Fatır 6]



(Ey iman edenler, şeytanın yoluna [ve vesveselerine] uymayın.) [Bekara 208]



(şeytanın izine, yoluna tâbi olmayın. Muhakkak ki, o size apaçık bir düşmandır. şeytan size ancak kötülüğü, fahşayı [hayasızlığı, dünyaya düşkün olmayı, nefsin arzularının peşinde koşmayı] emreder.) [Bekara 168-169]



(şeytan sizi [Allah yolunda infak ederken] fakir olursunuz diye korkutur ve [sadaka vermemenizi] emreder.) [Bekara 268]



(şeytan onları [taşkınlığa meylettirip] hidayete uzak bir sapıklığa düşürmek ister.) [Nisa 60]



(şeytana itaat etmeyin, o size açık düşmandır diye size nasihat vermedim mi?) [Yasin 60]



(şeytan, şarap ve kumar ile aranıza düşmanlık ve kin bırakmak ister. Sizi, Allah’ı zikirden ve namazdan alıkoymak ister. Siz bunlardan [ayıplarını, zararlarını bildikten sonra] hâlâ sakınmaz mısınız?) [Maide 91]



([Nefsine uyarak] Allahü teâlânın dininden yüz çevirenlere, [dünyada] bir şeytan musallat ederiz.) [Zuhruf 36]



Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:

(Melekten gelen ilham, ıslamiyet’e uygun olur. şeytandan gelen vesvese, ıslamiyet’ten ayrılmaya sebep olur.) [Tirmizi]



(şeytan, kalbe vesvese verir. Allahü teâlânın ismi söylenince hemen kaçar. Söylenmezse vesvese vermeye devam eder.) [Ebu Ya’la, ıbni Adiy]



(Allahü teâlânın rahmeti cemaat üzerinedir. şeytan, Müslümanların cemaatine katılmayıp muhalefet eden kimse ile beraberdir.) [D.Kulub]



(Sürüden uzak kalan koyunu kapan kurt gibi, şeytan da insanın kurdudur. Bölünüp parçalanmaktan sakının, cemaat halinde birleşin, mescitlere koşun!) [Tirmizi]

Kaynak:
http://www.dinibilgiler.org/BirBileneSoralim/Namaz-Abdest/2-Bolum/22-Vesves eVeKurtulusCaresi.htm

3

10.02.2005, 12:50

vesveseye devam

VESVESE ÇEşıTLERı

1- Su Vesvesesi: Bu vesveseye yakalanmış kişiler daima temizlik hususunda vesveseye kapılırlar. ıhtiyaç giderme esnasında “Acaba üzerime idrar damladı mı?”, “Temizlik tam olmadı mı?” Acabalarıyla vesveseye kapılırlar ve bir türlü tuvaletten çıkamazlar. Çıkınca da abdest töreni başlar. Bir yıkar, bir daha yıkar, bir daha yıkar, olmadı! Baştan başlar abdest almaya ve abdest alma olayı tam bir törene dönüşür.

2- Bir diğer vesvese ise kişinin namaza durunca abdestinin bozulduğunu zannetmesidir. şeytan o kişinin gerisinden üfler, o kişi de namaza her duruşunda kendinden bir şey çıktı zanneder ve namazı bozar. Tekrar abdest, tekrar namaz, tekrar abdest...

3- Bazı insanlarda idrarının damladığını zanneder. Normal vakitlerde böyle bir durumu olmadığı halde, namaza durduğu vakit içini vesvese doldurur.

Çok sevdiğim bir kardeşim vaktiyle kendisinde de böyle bir durum (vesvese) bulunduğundan bahsederdi. “Tam namaza duruyorum, sanki idrar damlıyor. Namazı bozup kontrol ettiğimde öyle bir şey yok.” diyordu. Ortada bir kenarda yaptığından bahtiyar bir şekilde kıs kıs gülen şeytandan başka bir şey yok.



ZAYIF NOKTA

Nebi (s.a.v.)’e vesveseden sorulduğunda, “O imanın katıksız olmasındandır.”(2) der, şeytan nerede saf, temiz, arınmış birini bulursa onun ıslamî hassasiyetinden faydalanmak ister. Kimisini hilesiyle tuzağa düşürüyor, kimisini de düşüremiyor. Fakat onun da bilmediği bir şey vardır: Yiğidin beli kırılmadıkça diğer yaralar ona daha da kuvvet verir. Müslümanın imanına halel gelmedikçe başına gelen musibetler olsa olsa ancak onun imanını kuvvetlendirir. Allah’ı rab olarak seçenin sırtı asla yere gelmez. “O ne güzel vekildir.”

ıslamî hassasiyetten yakalayan şeytan, insana bu veya buna benzer (talak vesvesesi, halgullah vesvesesi, toz vesvesesi) vesveseleri verir.

Önemli olan vesvesenin çeşidinden ziyade genel olarak vesvesenin mantığı nedir ve bundan nasıl kurtulunur?



TEDAVı

“Sizden biriniz namazda iken dübüründe bir hareket hisseder (abdestim) bozuldu (mu)?, bozulmadı (mı)? şüpheye düşerse namazı bozmasın ta ki sesi duyana veya koku olana kadar.”(3) (Hadis-i şerif)

ınsan ilk önce hastalığı teşhis etmelidir. Diğer insanlarda olmayan anormal bir davranış var mıdır? Eğer varsa bu kişinin o konudaki hassayetinden mi yoksa şüphelerle ortaya çıkan bir durumdan mı kaynaklanıyor? şüpheye müteallık bir davranış ise bu kişi vesveseye kapılmıştır. Tedavi yolunu Efendimiz bildiriyor: Eğer namazda böyle bir şey hissedersen, ses veya koku geliyor mu?

Vesveseye kapılmış insanlarda koku da ses de olmaz. O halde namaza devam et. Tabi bu durumda şeytan da boş durmaz. Abdestsiz kılıyorsun, şeklinde ikinci bir vesvese vermeye kalkar. Fakat madem ses ve koku yok o halde insanın abdestsiz de olsa kılıyorum diye namaza devam etmesi gerekir. şeytan bakar ki bu adam abdestli de kılıyor, abdestsiz de. O anda cephedeki mağlubiyetini hissedip geri çekilmekzorunda kalır.

Kişi idrar damlıyor zannedip kontrol ettiğinde bir yaşlık bulamazsa ve bu vesvese de devam ediyorsa abdestten sonra eline biraz su alır ve iç çamaşırına serper. Ne zaman ki şeytan namazda kandırmaya kalktı, “Abdestin bozuldu, idrar damlıyor şeklinde” işte o zaman şeytanı kandırma sırası bizde. “Hayır o yaşlık idrar değil, biraz önce çamaşırıma su serptim ya odur.” diye namaza devam eder.

O halde genel tedavi anlaşıldı. Madem ki vesvese şeytandan o halde vesveseyi takmamaya gayret etmeli.

Madem ki Efendimiz hazretleri vesveseden Allah sığının diyor, bu merhalelerde de Allah’a sığınmak gerekir.

Ebu Zümeyl ıbn-i Abbas’a kendisinde bulunan şüpheden (vesveseden) bahsedince ıbn-i Abbas: “Nefsinde vesveseden bir şey bulursan, şöyle de:” (4) diye tavsiye eder:

“Hüvel evvelû vel ahirû vezzahirû vel batınû ve hüve bikülli şeyin alim.” (5) Meali “O ilktir, sondur, zahirdir, batındır. O, herşeyi bilendir.” Vesveseye kapılan kişi bunu diline vird edinmelidir.

Allah (c.c.) hakkında vesveseye kapılanlar içinde Efendimiz “Amentü billahi ve rasulihi” (6) demelerini tavsiye eder. “Allah’a Rasulüne iman ettim.” diyerek imanını daima taze tutup şeytanın iğvasına kapılma.



VESVESE NASIL BULAşIR?

Vesvese insana şeytandan gelir ki o da insanın zayıf anını bekler. Bir hadis-i şeriflerinde Efendimiz kişinin banyo ettiği yere bevletmesini nehyetti ve dedi ki: “Muhakkak ki vesveselerin geneli bundandır.” (7) Bir başka rivayette “Abdest (te vesvese) için şeytan vardır. Ona velehan denilir.”(8) buyurmuştur.

Bütün vesveseye kapılanlar bundan dolayı kapılmıştır diyemeyiz ama mutlaka bu uyarıya kulak asmalıyız.

“Allah’ım bizi su ve diğer vesveselerden koru. Vesveseye kapılmış kardeşlerimize de şifa ver.” (Amin)

) Süneni Tirmizi, Taharet Adabı, 43, ıbni Mace, Taharet Babı 48-55

2) Sahihi Müslim, Kitabul ıman, 211

3) Ahmet bin Hanbel, 2/414, Ebu Davut, Kitabu Tahare, 67, Sahihi Deylemi,

Kitabul Vudu, 47

4) Ebu Davud, Kitabul Edep, Babu fi Reddi Vesvese, Mu’cem, 108-109

5) Hadid Suresi, 3. ayet

6) Sahihi Müslim, (şerhi Nevevi)

Kitabul ıman, 209

7) Ebu Davut, Tahare, 15, Süneni Tirmizi, Kitabul Tahare, 17, Süneni Nesai, Tahare, 31, ıbni Mace, Tahare, 12 Ahmet bin Hanbel, 5/56

8) Tirmizi Kitabul Tahare, (ıbni Mubarek hadisin kuvvetli bir hadis değil zayıf olduğunu söyler)

4

10.02.2005, 13:34

Dinibilgiler org sitesi ıhlas grubuna (Hakikat kitabevi gibi) ait. Bu grubun dini yayınlarına itimad etmiyorum. Mihenklerden geçirilip, ince elenip sık dokunmadıkça da itimad edilmesini değil, dikkate alınmasını bile tavsiye etmiyorum. Müziğe toptan haram dedikleri gibi, kapı zili olarak kuş sesi mi melodili zil mi ne kullanılmamasını da söyleyen bunlar. Daha neler neler. Tavsiyem bu grup hakkında dikkatli olun.

Konuları izah ederken ilimden uzaklaşabildikleri gibi ifrat ve tefrite kaçma ihtimalleri de var.

ıhlas, Türkiye gazetesi, Hakikat kitabevi, DiniBilgiler.org....


Not: Ömer Öngüt'e çalışan Hakikat Yayıncılık ile ıhlas'ın Hakikat Kitabevi farklı kurumlardır.

Ömer Öngüt'ün elemanları da bizim cemaatten (Yeni Asya) bir abiye galiba onu tanımadıkları için değişik tekliflerde bulunmuşlar.Abiden bizzat dinledim ama hepsini hatırlamıyorum. Mesela "ışte gel, seni sohbete götürelim, kendisi (Ömer Öngüt) müceddid bir zattır" . Ömer Öngüt'ün elemanlardan biri bu abiye Fethullah hoca kafirdir demiş. Aşağıya da küçük bir alıntı yapayım size fikir vermesi açısından.




FETHULLAH GÜLEN “NURCULUK” DıNıNı ıLÂN ETTı

Hayat, kurgudan daha acayiptir.

5

10.02.2005, 14:29

sağolasın abdulkadir kardeşim
bizi aydınlattın.
eğer sen bunları söylemese idin ben o yazıyı "kimyagerus"un yazdığını zannedecektim.

saygılar

6

10.02.2005, 14:33

Bende daha önceden rastlamıştım ve gerçekten çok üzülmüştüm hatta bir anlam bile verememiştim.Hatta tanıştığım kişi bir avukattı ve harama girerim zannıyla mesleğini yapmıyordu. Bende kendisine Ahmet şahin Hocamın telefonu vereyim birde ona sor dedim. Fakat o arkadaş Zaman Gazetesinde yazı yazan birine soru sormayacağını söyledi :shock: . Velakin Bediüzzaman'a saygıları büyük, fakat insanın bir mümin kardeşine bu gibi ithamlarda bulunması bana üstadın şu hatırasını hatırlattı

Alıntı

“Selâmün aleyküm şeyh Efendi.”“...”şeyh Efendiden karşılık gelmedi ve yönünü başka tarafa çevirerek hızla oradan uzaklaştı.Muhittin, şeyhin arkasından bakakaldı ve selâmın karşılığını yine kendisi aldı:“Aleyküm selâm.”Geçen gün bu şeyhin bir talebesine de selâm vermiş, o da böyle tepki vermişti.Garip bir durumdu.“Selâm, Allah’ın selâmı” dedi. “Benim bir kusurum varsa bile, selâm alınmaz mı?”Eskişehir’de saatçilikle uğraşıyordu. Bediüzzaman’ı Emirdağ’da ziyaret etmiş ve daha sonra pek çok kere hizmetinde bulunmuştu.“Üstada gideceğim ve bunu ona soracağım” dedi.Soluğu Bediüzzaman’ın yanında aldı.“Üstadım,” dedi. “Bizim orada şeyh Âkif diye bir zât var. Ne kendisi ve ne de talebeleri kendilerinden başkasının selâmını almıyorlar.”Bediüzzaman bu ifadelerden rahatsız olmuştu:“Kardeşim bu zât namazı emrediyor mu?”“Evet Üstadım, emrediyor. Hem de tâdil-i erkân üzere namaz kıldırıyor.”Bediüzzaman, elini kaldırdı ve Muhittin’in sözünü kesti:“Öbür tarafını bırak!” dedi. “Bak kardeşim, iman Uhud Dağı gibidir. Kişinin kusurları ise çakıl taşları gibi... ınsanın kusuru ne olursa olsun, imanı varsa başka kusurlarına bakılarak, tenkit sebebi yapılamaz. Sen o zâtın ve talebelerinin hakkında kötü konuşma ve onlarla iyi geçin.”
bulentgoktas

7

10.02.2005, 15:07

Selamun aleykum Sevgili kardeşlerim.ılk eklediğim yazı dinibilgiler sitesinden alınmıştır.Diğer yazının o siteyle alakası yoktur...Saygılarımla

8

19.02.2005, 22:27

Slm.Bülentgoktaş kardeş
Mesajında yer alan hatıra çok hoşuma gitti,hepimizin örnek vede ders alması gereken bir hatıra.ALLAH RAZI OLSUN.
Ben bu alıntının nereden alındığını kaynağını merak ettim yazarsan memnun olurum.Çünkü böyle güzel hatıraları derste okuyorum .
Herkesin hoşuna gidiyor ama kaynak göstermem daha güzel oluyor.
Allaha emanet olun.

Mesajlar: 4

Konum: istanbul

Hobiler: Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

9

31.03.2005, 00:37

ALLAH RAZI OLSUN. :P

10

27.07.2005, 03:15

Rahmete Vesile Olan Vesvesenin Varlığı Da Rahmettir


Rahmete Vesile Olan Vesvesenin Varlığı Da Rahmettir

Eğer desen: "Bu derece mü'minlere muzır ve müz'iç olan vesvese ne hikmete binaen bize belâ olmuş?"

Elcevap: ıfrâta varmamak, hem galebe çalmamak şartıyla, asl-ı vesvese teyakkuza sebeptir, taharrîye dâîdir, ciddiyete vesiledir. Lâkaytlığı atar, tehâvünü def eder. Onun için, Hakîm-i Mutlak, şu dâr-ı imtihanda, şu meydan-ı müsabakada bize bir kamçı-yı teşvik olarak, vesveseyi şeytanın eline vermiş, beşerin başına vuruyor. şayet ziyade incitse, Hakîm-i Rahîme şekvâ etmeli, demeli.

Varlık aleminde her şey ya bizzat ya da neticeleri itibarı ile güzel olarak yaratılmış. Hayatımızdaki en kötü şeyde bile bulabileceğimiz bazı olumluluklar olmalı. Önemli olan her halde olaylara ve varlıklara olumlu bakabilmenin, olumlu görebilmenin yolunu bulabilmek ya da bunu bir hayat tarzı haline getirebilmek. Yani, güzel görebilmek bu sayede güzel düşünerek hayatından lezzet alabilmek. Hayatımızdaki bütün sıkıntı ve huzursuzluk veren şeylerin hayatımızın lezzet kaynağı olacağı şekilde bir algı dünyası oluşturabilmek. Ortadan kaldırılması mümkün olmayan ve belki de gerekli olmayan pek çok şey, olumlu yönleri görülmekle hem sıkıntı kaynağı olmaktan çıkar hem de hayatımıza renk ve mutluluk katan bir hale girer. Her şey vasatında kaldığında ve vasat noktasındaki işleyişinin olumlu algılanıp olumluya kanalize edilmesi ile rahmetin bir ifadesi haline dönüşür. Orada Alemlerin Rabbi’nin varlığı bütünü ile kuşatan sevgisini ve o sevginin sıcaklığını yaşayabiliriz. Zaman zaman anne ve babanın çocuklarına hafifçe vurmalarının çocuk tarafından abartılmadığı durumda bir sevgi ifadesi olarak algılanması ve terbiyesine yönelik bir tavır olarak görülmesi gibi, insan hayatının düzene sokulması ve ruhun şekillenmesine yönelik vesvese tarzı sıkıntılar bu çerçevede ele alınırsa Rabb-ı Kerim ile kul arasındaki sıcak iletişimin bir parçası olabilir. Bu tür haller ölçülü kaldığı ve istikametinde kullanıldığı durumda ferdin hayatında dikkat ve uyanıklığa yol açan ve hayatı daha hassas ve ölçülü yaşamaya vesile olan bir konuma geçerler.

Unutulmaması gereken bir şey varlık aleminde ne varsa; iyi ve kötü, hayır ve şer, tatlı ve acı, hepsi ilahi kudretin eseridir ve başıboş değildir. Zaten bunlardaki şerlik ve çirkinlik tarifleri bize kıyasla yapılan tariflerde, mülk tarafında ve her şeyin zıddı ile bilindiği maddi varlık planındadır. Asıl yönü ile, özünde her şey güzeldir ve güzelliği ifade eder. Zaten varlığın özü güzelliği ifade etmek, güzellikleri açığa çıkarmak ve varlık şeklinde ortaya koymak değil midir? O halde yaşanan her ne varsa, ister acı versin isterse mutluluk, ister kolay olsun isterse zor, ister hayır gibi gözüksün isterse şer her şeyin özü rahmetten ve Alemlerin Rabbi’nin sevgisinin ifade edilmesinden başka bir şey değildir.

Hayatımızı büyük sıkıntılar içine sokan, bazen bizleri intihar noktasına getirecek kadar acı veren vesveselerimiz de bu çerçevede ele alındığında belki sevgi ile hazırlanan varlık sofrasının tuzu, biberi haline dönüşecektir. O sofraya ayrı bir lezzet katan ve damaktaki farklı lezzet noktalarına hitap eden güzellikler haline dönüşecektir. Çok büyük sıkıntılara vesile olması ve intihar gibi uç noktada hallerin yaşanmasına kaynaklık teşkil etmesi tamamen ferdin algılama şekli ve dozu ile alakalı olmalıdır. Bu sofraya ayrı bir lezzet katması için konulan acı biberin gözler kan çanağına dönüşünceye ya da mide fesadına yol açıncaya kadar yenmesi gibi bir hal olsa gerektir. Oysa, bu çeşnilerden nasıl istifade edileceği bilinse ve hangi miktarda alınması gerekiyorsa o miktarda alınsa sofraya ayrı bir lezzet katacaktır. ışte, vesvese türünden hayata bir miktar ‘acı lezzet’ katan unsurlar aşırılıklar boyutunda algılanmazsa ve diğer lezzetleri gizleyecek bir konuma yükselmezse rahmet sofrasındaki baharatlar gibi güzel bir tarif içinde algılanabilir. Bunun dışındaki algılar tamamen ferdin kendi aşırılıklarından ve algı yanlışlıklarından kaynaklanmaktadır.

Bu dünya bir imtihan yeridir. Bu imtihanın ifade edildiği şekil olan varlık dikkatle okunmalı, yanlışlık yapılmaması için uyanık olunmalıdır. Gevşeklikler, aşırı rahatlıklar, teyakkuzu terke sebep olur ve çoğunlukla hataların kaynaklarıdırlar. Dikkatin hep canlı kalması için bir miktar korku ve heyecan adrenalin yüksekliğine sebep olur ve daha az hata yapılmasına yol açar. Trafik kazalarına yol açanların çoğunlukla bu işi çok iyi bildiklerini zanneden gevşemiş şoförler olduğu unutulmamalıdır. ımtihanda hafif düzeyde bir heyecan hep dikkat artışına ve başarıda yüksekliğe sebeptir. Kulluk imtihanında ve dünya salonunda da şeytanların ve vesveselerin var olması bu türden bir uyanıklığa, ibadetlerin daha hassas ve dikkatle yapılmasına vesile olmaktadır. Gevşeklik ve boş vermişlikle bazı şeylerin atlanmasına ve gevşeklik sonucu ortadan kaldırılmasına engel olur. Bu yönüyle bakıldığında şeytanın ve hizmetçilerinin varlığı, bundan olumlu istifade edebilen bir kul için rahmete vesiledir ve rahmetin ifadesidir.

Herhangi bir nedenle bu unsurlar hayatımızda çok büyük bir sıkıntı kaynağı olur ve dayanamayacağımızı düşündüğümüz hale gelirse, annesinden tokat yiyen bir çocuk misali bizler de rahmetin sinesine sığınmalı, şeytanların ve vesveselerin hayatımızda açabileceği yaraların şifası için O’ndan medet ummalıyız. Bu alemde O’ndan başka sığınılacak bir merci, O’nun rahmetinin dışında bir sevgi ve sıcaklık kaynağı yoktur. Üstelik, böyle bir sonuca vesile olabilmesi vesvese ve şeytanın şu alemde sebep olabileceği en güzel netice olmalıdır. Onlardan incindiği ve onlar karşısında zayıflığını anladığı için ve bu halleri Rabb-ı Kerim’in kendine yönelten bir fıskesi olarak algılayıp O’na yönelmek, şu alemde vesvese ve şeytanın varlığından çıkarılabilecek en güzel sonuç olmalıdır. Sırf secde ile rahmetin sinesine başımızı dayadığımız hale vesile olmaları bile, varlık aleminde şeytanların ve vesveselerin rahmete aracılık etmeleri ve rahmeti ifade etmeleri açısından yeterlidir.

Kaynak: Risale-i Nur Enstitüsü
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

11

27.07.2005, 03:19

Vesvesenin ılacı ‘Bilmek’tir

Vesvesenin ılacı ‘Bilmek’tir


“Öyle ise, şu musîbetli vesvesenin aksâm-ı kesîresinden kesîrü'l-vuku' olan yalnız beş vechini beyân edeceğim. Belki sana ve bana şifâ olur. Zîrâ, şu vesvese öyle bir şeydir ki, cehil onu dâvet eder, ilim onu tard eder; tanımazsan gelir, tanısan gider.”

Burada vesvese ile ilgili hastalıkların çok farklı şekillerde görülebileceği ve bunlardan en sık karşılaşılan beşinin ele alınacağı ifade edilmektedir. Vesvese, günümüz psikiyatri biliminin tanımladığı hastalıklardan Anksiyete Bozuklukları başlığı altında incelenenlerle uyumludur. Amerikan Psikiyatri Birliği'nin kriterleri çerçevesinde bu hastalıklar altı grupta ele alınmaktadır:

• A- Panik bozukluk ve agorafobi: Bu durum anlam verilemeyen, aniden ve sebepsiz yere ortaya çıkan korku, endişe, tedirginlik ve panik halini ifade eder. Bu durumla uyumlu olarak kalp atımları hızlanır, nefes almakta güçlük, boğulma hissi, hatta ölüm korkusu yaşanabilir. Birlikte agorafobi adı verilen açık alanlarda bulunmaktan, ev dışında tek başına olmaktan veya kalabalıkta olmaktan korku halleri yaşanabilir. Çaresizlik ve utanma hisleri çoğunlukla belirgindir.

• B- Yaygın anksiyete bozukluğu: Korku, endişe, tedirginlik, belirsizlikten rahatsızlık duyma gibi belirgin bir sebebe ve açıklamaya bağlanamayan durumların en az bir ay süre ile devam etmesidir.

• C- Özgül fobi: At, köpek gibi bir nesneden ya da yüksekte bulunmak gibi belirli durumlardan korku halidir. Bu halin mantıklı bir izahı iç alemde de yapılamamaktadır.

• D- Sosyal fobi: Yine iç alemde mantıklı bir izahı yapılamayan şekilde kişinin toplulukta konuşma, soru sorma gibi hallerden korkmasıdır.

• E- Obsesif-kompulsif bozukluk: Zihne sürekli ve tekrarlayan şekilde istenmeyen düşüncelerin, meyillerin, sözlerin gelmesi hali obsesyon olarak adlandırılmaktadır. Bu, günlük yaşantıda daha çok takıntılar şeklinde ifade ettiğimiz kavrama yakın olmalıdır. Diğer taraftan belirli davranış şekillerine yönelim ve kişinin istemediği halde kendini yapmaya mecbur olarak algıladığı tavırlar ve hareketler kompulsiyon olarak adlandırılmaktadır. Bu durumlar benliğe yabancıdır direnilirse anksiyete meydana getirebilirler. Dini bir yaşantı sürmeye çalışan ve ibadetlerini yerine getirmeye çalışan kişilerde bu gruptaki anksiyete bozuklukları bir çok zaman vesvese şeklinde karşımıza çıkmaktadır.

• F- Posttravmatik ve akut stres bozuklukları: Kişiyi yaralayan ve çok derinden etkileyen bir olayın ardından oluşan korku, endişe ve tedirginlik; anksiyete durumudur. Olay rüyalarda ve uyanıkken düşüncelerde tekrar yaşanır. Tekrar yaşama, bundan kaçma, aşırı hassasiyet halleri yaklaşık bir ay sürer.

Yirmi Birinci Söz'ün ıkinci Makamı'nda dindar bir insanın hayatına anksiyete bozukluklarının ve özellikle de obsesyonların yansımasının genel olarak görülen beş şekli mevzu edilmiş ve bunların ortaya çıkış mekanizmaları ile kurtulma yolları anlatılmıştır. Bunlardan ilki, zihne gelen fakat kişinin kabullenmediği ve kesinlikle istemediği Rabb-ı Zülcelal'e karşı edepsizce sözlerdir. Bu hal bugünün psikiyatri biliminde obsesif bozukluk adı altında incelenen grupta ele alınmalıdır.

ıkincisi, kişinin zihnine kalben ve aklen kabul etmediği, hatta çok büyük rahatsızlık hissettiği manzaraların gelmesidir. Bu da aynı grup hastalıklardandır.

Üçüncüsü, kutsi manaların dinen ve ahlaken kabul edilemeyecek manaları ve manzaraları çağrıştırmasıdır. Bu obsesif bozukluk şeklinde başlayıp genel anksiyete bozukluğuna dönüşebilecek bir durumdur.

Dördüncüsü, ibadetlerin en iyi şeklinin arayışı içinde ortaya çıkar. Bu da obsesif kişiliğin mükemmeli arayan, en ufak düzensizliğe tahammülü olmayan yapısı ile uyumludur. Dozunda ve yerinde bu kişilik yapısı kişiyi başarıya ulaştıracak özellikler arzederken, hastalık boyutunda hayatı azaba çevirip düzeltilemeyen şeyler için şiddetli bir anksiyete kaynağı olur ve sürekli mükemmel arayışı içinde normali kaybetmeye yol açabilir.

Beşincisi ise imani konularda ve Allah'ın varlığı ile ilgili olarak zihne ve kalbe gelen şüpheler ve bunların ferdin hayatında oluşturduğu dayanılmaz bunalımlardır.

Bütün bu durumlar Anksiyete Bozuklukları adı altında sıraladığımız hastalıklar grubundandır ve çözüm için atılacak ilk adım bunların bir hastalık olduğunu ve çözümünün oldukça kolay olduğunu bilmektir. Bunun ardından hastalığın mahiyetini, hangi mekanizmalarla ortaya çıktığını bilip, tavsiye edilen tedavi metotlarına uyulduğunda aynen başağrısının ilaçla geçmesi gibi çözüm bulunabilecek bir haldir. Bunun farkında olunmadığında, karşı karşıya bulunulan durumun mahiyeti bilinmediğinde iç alemde olay büyüyecek, akıl almaz boyutlara ulaşacak, ferdi kendinden ve yaşamaktan nefret eder hale getirebilecektir. Aslında buna benzer haller zaman zaman kliniklerde ve hastanelerde yaşanır. Hasta beti benzi atmış bir vaziyette, korku ve endişe ile elinde bir akciğer filmi ile doktorun yanına gelir. Hele de bu film bir gün önceden eline geçmiş de doktoruna gösterememiş ise o gece uykusuz ve kanser kabusları ile geçmiştir. Sabah doktoruna endişe dolu bakışlarla filminde bir beyazlık olduğunu, bunun kanser olmasından endişe ettiğini söyler. Doktor tebessümle o beyazlığın kalbin görüntüsü olduğunu ve herkeste olduğunu söyleyince büyük bir rahatlama yaşar. Farkeden tek şey bilgilenmiş olmaktır.

Kaynak: Risale-i Nur Enstitüsü
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

12

27.07.2005, 03:22

Vesveselerimiz

Vesveselerimiz

Günümüz toplumunun en önemli problemlerinden birini psikiyatri biliminin "anksiyete bozuklukları" şeklinde tanımladığı hastalık grubu oluşturmaktadır. Bu durum, dini yaşantıya önem veren ya da ıslam dininin şekillendirdiği bir hayat şeklini tercih eden toplum kesiminde vesveseler şeklinde gözlenmektedir.

ınsan vücudunun işleyişinde, biyolojik ve sosyal faktörlerin psikolojik sonuçlar doğurduğu kabul edilmektedir. Aslında sosyal faktörlerin içinde ele alınması gereken çok sayıda çevre faktörü de psikoloji üzerinde etki etmektedir. Beslenme, çevreden gelen koku ve ışıklar, karşılaşılan insanların yüz ifadeleri, kulağımıza ulaşan seslerden başlayan ve uzaydan dünyaya ulaşan yıldızların ışıkları ve nötrinolara kadar bir dizi faktör bedenimiz ve psikolojimiz üzerinde etkili olmaktadır. Sonra görünen alemin, görme sınırlarımız ve algılarımızın ötesinde hayal, misal ve ruhlar alemi gibi pek çok farklı varlık boyutlarının günlük yaşantımız, bedeni fonksiyonlarımız ve psikolojimiz üzerinde şu an bilemediğimiz ve tespit edemediğimiz etkileri var olmalıdır. ınsan ve onun psikolojisinin tarifi yapılırken bütün bu faktörler dikkate alınmalı ve problemlere çözüm arayışı içine girilirken kâinat-insan bütünlüğü göz ardı edilmemelidir. Bilimsellik ve pozitivizm adına inkâr edilen bazı şeyler insan ve dolayısı ile hastalıklarının tanımını çok sınırlı bir varlık alanına hapsetmekte, sığlaştırmaktadır.

Günlük yaşantıda karşımıza çıkan problemler ve varlığımızın, ruh ve beden olarak başka alemlerle irtibatını dikkate alan bir yaklaşım örneği Yirmi Birinci Söz'ün ıkinci Makamı'nda ortaya konmuştur. ınsanlık aleminin psikolojik rahatsızlıklarından ve belki de en önemlilerinden olan vesvese ile ilgili bölümün başına "Ey Rabbim, şeytanların vesveselerinden sana sığınırım. Onların yanımda bulunmalarından da, ya Rabbi, sana sığınırım (Mü'minun Suresi: 97-98)" mealindeki ayetlerin konmuş olması bu anlamda üzerinde durulması gereken bir konudur. Kur'an-ı Azimüşşan maddi alemde yaşanan bir problemi, şehadet aleminin önümüze koyduğu bir hali farklı bir alemle irtibatlandırmaktadır. Bu da günlük yaşantımızda, ruh halimizde, psikolojimizde yaşadığımız hallerin madde ve manayı birlikte kuşatan bir bakışla algılanmasına ve tarifine örnektir. Bu bakış maddi alemde meteor düşmesi ya da yıldız kayması olarak gözlenen bir halin şeytanların recmedilmesi şeklinde ortaya konulabilecek derecede genişliğini yansıtmaktadır.

Maddi alemde tezahürleri ile vesvese, anksiyete tanımına uymaktadır. Amerikan Psikiyatri Kliniği'nin belirlediği kriterler çerçevesinde yapılan tanım: " Otonomik sinir sisteminin hiperaktivitesine bağlı somatik belirtilere eşlik eden, korku hissi ile belirli patolojik bir durumdur. Belirli bir nedene yanıt olan korkudan ayrılır" şeklindedir.

Burada ifade edilmek istenen şudur: ınsan bedeninin fonksiyonlarında çok önemli bir rol üstlenen sinir sisteminin iki tür işleyişi vardır. Biri bizim isteklerimizle şekillenir ve "istemli" adını alır. Mesela, elimizi kaldırmamız, yürümemiz, gözümüzü kapamamız kendi istek ve irademizle olan işleyişlerdir. Bu işleyişlerde sinir sistemi ve isteklerimiz arasında bir irtibat vardır. Sinir sisteminin diğer tür bir işleyişi ise istemsiz hareketler şeklindedir. Kalp atışlarımız, belirli dış uyarılara cevap olarak kan damarlarındaki değişiklikler, utanınca cildimizin kızarması gibi durumlar isteğimizin haricinde cereyan eder. ışte korku anında da kalp atışlarımızın hızlanması, benzimizin atması, nefes alıp verme sıklığının artması ve kalbimizin yerinden çıkacak gibi olması bizim kontrolümüz dışında, istemsiz işleyen sinir sisteminin bir fonksiyonu olarak ortaya çıkar. Dışarıdan bir uyarı ya da korkutacak bir sebep varken bu gayet fıtri ve bedenin normal işleyişinden kaynaklanmaktadır. Ancak bazen dışarıdan bu durumu oluşturacak herhangi bir sebep yokken bu sonuçlar ruh aleminde ve psikolojik boyutta yaşanır. Kişi karşısında korkunç bir köpek varken hissettiği ve yaşadığı bedeni değişiklikleri, böyle bir uyarıcı sebep yokken yaşar. şuur planında da bunu izah edecek bir sebep bulamaz. Sanki iç aleminde korku sebebiyle oluşan olaylar zincirini başlatan bir düğme vardır ve zaman zaman bu düğmeye içeriden böyle bir sebep olmaksızın basılmaktadır.

Korkunun çoğunlukla kaynağı güvensizlik ve yalnızlıktır. Fıtratının derinliklerinde acz ve fakr hep var olan insan, doğduğu andan itibaren bir himayeye muhtaçtır. Yalnızlığa müsait olmayan fıtratı hep bir sığınak arayışı içindedir. Bu ana rahminden şehirleri dolduran gökdelenler şeklindeki barınaklara kadar uzanan farklı şekillerde tezahür eder. Doğduğunda ağlayan çocuk bir ölçüde ana rahminin güvenli ortamından çıkmanın sıkıntısını dile getirmektedir. Evinden, memleketinden uzaklarda insanın hissettiği tedirginlik ve huzursuzluk aynı refleksin uzantısı olmalıdır.

Aslında her ruh, ruhlar aleminden şehadet alemine gelmişliğinden dolayı özünde bu sıkıntıyı, vatanından uzaklık duygusunu barındırmaktadır. Hele dünyada asli özelliklerini ve gerçek vatanını unutup orada kulluk sözü verdiği Rabb-ı Kerim'in mutlak şefkatini ve her an yanında olduğunu hissedecek ruh halinden uzaklaşmışsa ruh boyutundaki tedirginlik daha fazla olacaktır. Elest meclisinde verilen sözlerin muhakkak ruhumuzun derinlerinde bir yerlerde yansımaları ve izleri olmalıdır. Bu yüzden belki de zaman zaman efendisinden kaçmış köle ruh halini yaşıyoruz. Başıboş algıladığımız varlık alemi içinde kendimizi güvensiz ve yalnız hissediyoruz. Vehimler üzerine bina edilmiş varlık algısı bizi akıl almaz ölçüde korkutuyor, ama bu korkularımızdan da kaçış halindeyiz. Bu da bizleri çözümsüzlükler yumağı olan bir kısır döngüye itiyor. Gece yatağımızdan bir tıkırtıyla uyanıp pencerede bir gölgenin hareket ettiğini gördüğümüzde yapılacak en doğru şey bu olayın aslını anlamaya çalışmak olacaktır. Bu gölgenin bir hayalet ya da hırsız olduğu vehmi ile yorgana gömülüp sabahı korku ve kan ter içinde beklemek, sabah havanın aydınlanması ile üstteki koşunun balkona astığı çarşaf yüzünden geceyi kendimize büyük bir azaba çevirmemiz sonucunu doğurabilir. Oysa ışığı yakıp da olan biteni anlamaya çalışmak bütün kabusun beş dakika sonra rahat yatağında uyku şekline dönüşmesi olabilirdi. Varlık aleminin karanlığı içinde bizleri korkutan çarşaflardan kurtulmanın tek yolu, iman nuru ile eşyanın hakikatini anlamaya çalışmak olmalıdır.

Kaynak: Risale-i Nur Enstitüsü
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

13

30.07.2005, 00:01

Benim neden kafam karisti? Bir yandan bilgiler dogru diger yandan bu bilgiler yanlis deniliyor, yada inanilmiyor ??

Hangi vesveseler dogru hangi vesveseler yanlis? Burada ben vesvesemi yapiyorum?? Dinigilgiler.org dogruyu soylemeyen sitlerdenmi?

Aydinlatin abiler, bende Nur ogrencisi olma yolundayim..

Esselam..
Arz-ı hâL

14

30.07.2005, 00:30

DiniBilgiler sitesi, ıhlas grubuna aittir, ben onlara karşı su-i zan (kötü zan) beslemesem de, adem-i itimad (gözü kapalı güven yokluğu) sahibiyim. Fıkıh kısmında, müzik bahsinde, onlar müziğin haramlığını ilan ettikten sonra bir soru gelmiş, "kuş sesli kapı zilimiz var, napalım" diyenlere, kuşlu öttürmeyin siz de, zırıldak takın gibi birşeyler demişler. Cevşene sahih değil diyorlar. Bu grubun bazı işleri, onları zahirde ciddiyetten uzaklaştırıyor. Dînî hizmetin büyük bir kısmı olarak da sürekli veli hayatlarıyla ve menkıbeleriyle vakit harcamaları ve harcatmaları ayrı konu. ıhlas bayilerine gidip, ne derece mütesettir bayanın arkasında, satış rafında, din kitaplarının olduğunu görebilirsiniz. En azından ben buradaki ıhlas bayisinde gördüm. Ekserisi de avamın istifadesinin zor olduğu kitaplar ki, kimi bazı yerleri yanlış anlamalara da sebep verebilir.

Su-i zan olmasa da, adem-i itimad şeklinde hareket ediyorum ben.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

AngeL_

Stajyer

Mesajlar: 86

Konum: Mekan-ı kuLub

  • Özel mesaj gönder

15

30.07.2005, 17:54

ihlas bürlarnda bulunan kitapları kitapçılarda bulamazsınız...
hatta merak edip sormuştum bi vakitler.."bunlarn kitapçılarda satılmama nedeni Yasal olmamasını aklıma getirdi ve bundada sormakta çekinmiorum af buyurun..sebebi ne olabilir?" demistim..."Kitaplardan arta kalan kâr parası az olduğu için kitapçılar pek satma taraftarı değiller" diye bi cevap gelmişti..cevap pek doyurucu olmasada artık uzatmadım...
Bende zaman zaman düşünüorum Evliyaullahın hayatı ve menkıbelerle iştigaller sürekli..
Bu arada Müziğin haramlığı mevzuunda az bilgisi olan varsa Def ve bi kaç çalgı aleti dışında haram die bildirirler ilmihallerde zaten...Üztelik hadislede sabittir...:Bunda bir yanlış görmüyorum
Yıkanlar hatır-ı naşadımı Ya Rab şâd olsun
Benimçin Nâmurad olsun diyenler Bermurâd olsun

16

30.07.2005, 19:11

Üstad'ı müzik hakkındaki fetvası bellidir. Forumda daha önce müzik haram mı tartışıldı. Ayrıca Genç Yaklaşım'ın birkaç sayı önceki dergisinde, bu konu detaylıca işlendi. ımam Gazali de, eşyada esas olan mübahlıktır der, müziğin mübah olduğunu söyler. Haramlaşırsa, arizî sebeplerden olur der.

Arizî: Arıza sebepler, sornadan ortaya çıkan sebepler.

Örnek: Kötü sözlü müzikler. şehevî hisleri uyandıranlar ve saire. Nasıl şiiri güzel yazarsan, Süleyman Çelebi'ninki gibi bir mevlidin olur. Öyle de şiiri hicv (başkasını kötülemek) için kullanırsan günaha da girersin.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

AngeL_

Stajyer

Mesajlar: 86

Konum: Mekan-ı kuLub

  • Özel mesaj gönder

17

01.08.2005, 15:53

Dayanaım şu iki hadistir...

Çalgıları yok etmek için gönderildim...[Ebu Nuaym]

Cenab-ı Hak, zurna, gırnata, ud, def gibi bütün çalgı aletlerini, cahiliyet döneminde tapınılan putları kaldırmamı emretti...[ı.Ahmed]


hatta bunların yanında bazı müfessirlerin bazı ayetlerin tefsirinde Müziğin haramlığına işaret edildiğinide belirtirler...
Fetvalarda dayanak olrak daha çok hadis ve ayetlerle sabitleştirilmiş dini bilgilere yaslanmak daha olası ..
Yıkanlar hatır-ı naşadımı Ya Rab şâd olsun
Benimçin Nâmurad olsun diyenler Bermurâd olsun

18

01.08.2005, 16:02

Buharî hadisleri var, bunun üstüne Üstad Bediüzzaman ve ımam Gazalî'nin fetvaları var, ve ımam Gazali hazretlerinin devrinin alimlerine ilmî delillerle cevap vererek susturması. Ben bu görüşe katılıyorum, mübahtır, ama arızalarla haram olması ise çok muhtemeldir. Zaten müzik de dinlemiyorum, ilahi çok nadir dinlerim. (Bu sabah Mehteran dinledim, o ayrı :D )
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

AngeL_

Stajyer

Mesajlar: 86

Konum: Mekan-ı kuLub

  • Özel mesaj gönder

19

01.08.2005, 22:51

başlıktan baya sapıldı gerçi..bahsettiğin hadis ve fetvaları aktarabilirmisin?
ister konuyu uzatmamak için (başlığın işgal olmaması için) özelime at istersen ayrı bi başlıkta devam et..
Blmediğim ve şimdiye kadar öğrenemeiğim şeyleri öğrenmek istiyorum..
Üstadın bi kaç yerdeki yorumunu okudum ..Hatta tarihçe-i hayattada bna dair bi bahis geiyor..Arabasının şoförü radyda o günün türkücülernde biri çıkınca radyoyu kapatıyor . buna binaen şoförüne o türküyü dinlerken tefekküre daldığına dair bi kaç sözü var..Fakat şu ayrıntıyı unutmayalım. O Bediüzzaman Said Nursi..bizse avamdan biri (kendi adıma)..O'nun haramla bile tefekkürü mümkün olabilecekken (buradaki haram müzik manasında değil..herhangi bir mübah olmayan durum), bizim O'nun bu davranışına dayanarak mübahtan bahsetmemiz ne kadar doğru?
velhasıl hadis ve fetvaları (dayanaklarıyla beraber) bana aktarabilirsen büyük sevaba nail olursun inşaAllah...
[Buradaki kardeşlerim için kendilerince bu konuyu halletmiş olabilirler..ben hala aşamadım..bu bağlamda konuyu uzatıyorum....Hakkını heal etsin herkez..vesvesenin başını ezmediğim sürece rahat yok..]
Yıkanlar hatır-ı naşadımı Ya Rab şâd olsun
Benimçin Nâmurad olsun diyenler Bermurâd olsun

20

02.08.2005, 00:25

Benim de dediğim şu kardeşim,
Mübahtır, ama arızalar çok kolay, çok muhtelif ve çok muhtemeldir. Forumda ayrı bir başlıkta bu tartışılmıştı. Genç Yaklaşım'ın bir sayısında iyice irdelenmişti. şu an elimde o sayı mea't-teessüf, yok. Bir abinin elinden alıp, bir solukta okumuştum.

ışte burada aynı bahis geçti, dergi elimde olsa, üşenmeden nete aktaracağım. Elinde olup da aktarmak isteyen kardeşler, lütfen aktarsınlar. Hayır duamızı alırlar inşa'Allah.

Dergideki mezkur makalede kaynaklarıyla birlikte konu incelenmişti.

Not: Hafızamda kaldığı kadarıyla fetva ve hadisleri aktarmak istemiyorum, kafa karıştırabilir. Hadîs konusunda ise umum alimlerimizin ayrı bir özeni vardır.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir