Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

yar

Acemi

  • "yar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "yar"

Mesajlar: 30

Konum: istanbul

Meslek: kulluk

Hobiler: okumak ,yazmak

  • Özel mesaj gönder

1

30.07.2011, 13:35

ramazan ayı esmanın dili.

Rabbim bizlerden soracak. 99 esma Hüsna isimlerini, üzerinizde ne kadar dile getirebiliyorsunuz.
Bizler rabbimize nasıl cevap vermeliyiz. Tüm azalarımız, huzura vardığında dile gelecek.
Bizlerden razı olacaklar mı? Dilimizin döndüğü kadar seni, zikrettik mi söyleceğiz.
Yoksa dilimiz söylemeden, beden uzuvlarımız dile mi gelecek.
Bu bereketli ramazan ayında kendimizi, bir yoklasak. Eksiklerimizi yazsak.
Bir terazi gözümüzde hayal etsek, hangi kefesi ağır gelecektir.
Bu rahmet ayından, kazanç tablosu çizsek. Tüm duaları içine alan esmaları çok, pek çok okuya bilsek.
O güzel esmalardan, dua listemizi hazırlasak, her gün okuya bildiğimiz kadar gücümüzü sarf edebilsek. Olabilir mi! inşallah.



Ey! Erhamürrahimim; Sen bizim rabbimizsin.
Ramazan ayının bereketi hürmetine, müminlerin ibadet yolunu açık eyle.
Bu yolda gönül verenleri, muzaffer eyle

Ey! Halıkı kerimim, Ey Hakimü, mucid, dualara icabet eden rabbim.

Ey! Vekil; El Azimu, El Vahidi, El Camii, bu güzel esmaların,
bizlerde vucud bulsun. İbadet ve murat ettiklerimizi ver.
Er Rafiu, isminle kalplerimizi nurlandır.

El Muktedir, El Mukaddimle maddi manevi ilerlemekte,
El Metini, isminle güç, kuvvet ver, tüm sıkıntılardan kurtar.

El Berru, isminle sonsuz iyiliklere kavuştur.
El Hadi, isminle bizleri başarıya ulaştır.

El Hasib; kulların hesabını iyi gören, karşılığını veren sen.
El karib isminle yanımızda olan ve yardım eden sen.

Bu güzel esmalarının tecellisiyle, yaralara merhem olan sen.
El Vedud, isminle kalpleri, sevginle huzuru selamete çıkar.

El Fettah, isminle bütün kapıları aç, fetih isminle, kalpleri fethet.
Mucib isminle, Emr-i künfeyekün eyle. ÂMİN…
Elfü elfi ÂMİN. ÂMİN.

“Rabbül-âlemin biz acizlere takdir-i ilahisine rıza göstermeyi nasip etsin.”

2

30.07.2011, 16:28

Yazın ve Kışın Kolay ve Rahat Oruç Tutmanın Yolları (Püf Noktaları)



Bir işte insan deneye deneye bazı
kolaylıklara ve rahatlıklara ulaşır. Yani iş insanlara başlangıçta zor ve
sıkıntılı görünür ama deneyimle insanlar sonra işin kolay ve rahat olmasını
sağlayan püf noktalarını görürler ve artık iş onlara zor ve sıkıntılı görünmez.
Ayeti celilide buyrulduğu üzere ‘Her zorluktan sonra kolaylık vardır. Evet,
her zorluktan sonra kolaylık vardır. (İnşirah
suresi, ayet 5-6)’.


Ben âcizane son dört yıldır,
aralıksız pazartesi ve perşembe günleri oruçlarını tutmaktayım. Ayrıca üç
aylarda bu günleri biraz daha artırmaktayım. Yani üç aylarda elimden geldiğince
başka günlerde de oruç tutuyorum. Bunları bu yolda deneyimim olduğuna ve yazımın
inandırıcılığına kanıt olması için söylüyorum. Yani okuyucu yazımı okurken bu
yazımın altında bir deneyim olduğunu, bunun masa başı yazısı olmadığını bilsin
istiyorum. İnternet ortamında nick ismimle yazmama karşın gurur, kibir, riya, gösteriş… gibi insanın
imanını, bütün iyi amellerini yok edecek bu dehşetli afatlardan Allah’a
sığınırım. Allah bizleri bu afatlardan korusun.
Amin.


Oruç biliyorsunuz kameri
aylardadır, kameri aylar da şemsi ayların içerisinde dönmektedir. 33 yılda
devir tamam olmaktadır. Çocukluğumda yazın oruç vardı. Şimdi kırklı yaşlarda
yaz oruçlarını yine gördük.


Bir insan yaz kış belli günlerde
de olsa oruca devam edince mevsimlerde bazı püf noktalara dikkat edince orucu
çok rahat ve kolay bir şekilde tutabilmektedir.


Biz başlangıçta çok sıkıntılar
çektik, ama şimdi o sıkıntılardan elde ettiğimiz deneyimle işin meyvelerini
yemeğe başladık. Oruç benim için artık çok rahat ve kolay bir ibadete dönüştü.
Sadece Ramazan’da değil bütün yıl boyunca belli günlerde de rahat ve kolay bir
şekilde tuttuğumu demin söyledim. İstiyorum ki, ümmeti Muhammed de benim
yaşadığım kolaylığı ve rahatlığı görsün onlar da bu ibadete sadece Ramazanda
değil bütün yıl boyunca da belli günlerde talip olsunlar, bunu bir hayat biçimi
olarak benimsesinler.


İnsanın manevi dünyasında pek çok
uyarıcı var. Bunlardan ikisi oruç tutarken insana sıkıntı vermeye başlarlar: Açlık ve susuzluk. Bunlar uyarıcılardır. Eğer
bunlar olmasa insanlar çalışmazlardı. Çünkü insan tembel yaratılmıştır.
Medeniyetin temeli de bu iki uyarana bağlıdır. Her neyse…


Bu iki uyaranın ikisi birden, aynı
anda etkili olmaz. Yani bu beden makinesini yaratan yüce Allah, bu iki uyaranı
birlikte, aynı anda hareket ettirmez. Birisi etkin olur. Diğeri varlığı
hissedilmeyecek oranda geri kalır. Yazın oruç tutan insanlar susar, kışın da
acıkır. Yani yazın oruç tutan kişi kesinlikle acıkmaz. İsterse iki gün ağzına
bir lokma koymasın, sadece susar. Deli gibi susar. Susuzluk dışında bir şey
düşünmez. Kışın da acıkır. Yemek dışında bir şey düşünmez. İlkbahar ve sonbahar
mevsimleri ise sıcaklık durumları ile yaza ve kışa benzemelerine göre
değişirler. Yani bu mevsimlerde hava serin olduğunda acıkırız, sıcak olduğunda
susarız. Yani yüce Allah, merhametinden açlık ve susuzluk gibi iki belayı aynı
anda birarada, birlikte kuluna tattırmaz. Biri baskın olur; diğerinin üzerini
örter, varlığını hissettirmez. Yani bebek ya kız doğar, ya erkek onun gibi. Bu
yüce Allah’ın biz aciz kullarına büyük bir lütfudür. Bünyemizin
kanunudur.


Yazın bir insan oruç tuttuğunda
mümkün mertebe yemekle orucunu açmasın. Daha doğrusu yemeği çok az yesin. Sıvı
alsın. Kahvaltı ayarında bir iftar en iyisidir. Hele sahurda kesinlikle yemek
yemesin. Korkmasın, kesinlikle acıkmayacaktır oruç günü içinde. Sadece
susayacaktır. Susuz devler gibi saatlerce su içmek isteyecektir. Onun için
sahurda karnı aç olsa da fazla yemek yemesin; karnını çay, su, karpuz, kavun,
meyve suyu gibi şeylerle doldursun; çünkü bu yalancı açlıktır, gündüz bu açlığı
hissetmeyecek, sadece yavaş yavaş susamaya başlayacaktır. Kışınsa durum tam
tersine olacak, kişinin iftarda ve sahurda sıvı şeylere değil, yemeğe ağırlık
vermesi gerekecektir. Kışın da kesinlikle susamayacaktır. Kışın susuz yatsa
bile, oruç günü boyunca susuzluğu ortadan kalkacak, sadece acıktığını
hissedecektir.


Gece imsak vaktine kadar uyumayıp
vazifelerinizi yaptıktan sonra uyunması gün içerisindeki zamanın büyük bölümünü
uyku ile geçirilmesini sağlayacaktır. Uyku nadasa bırakılmış tarla gibidir.
Enerjinizi muhafaza eder, yazın geç susamanızı, kışın da geç acıkmanızı sağlar.
Yalnız yazın uyuduğunuz yerin serin olmasına özellikle çok dikkat edin, tabii
üşütme riskine girmeden, kapı veya pencereleri açık bırakmayı unutmayın. Yoksa
uyku çok su kaybına neden olacak, daha uyanmadan vücut sıvınızın önemli bir
kısmını kaybetmenize neden olacaktır. Terlemiş vaziyette uyanıyorsanız, bunu
ortadan kaldırmak için hemen acil önlem alın; uyandığınızda odanın serinliğini
vücudunuzda mutlaka hissedin.


Tabii çalışanların Ramazanı tatil
günlerine denk getirmesi veya bu ayda izin alması en güzelidir. Bu ayı baştan
sona ibadete tahsis etmek akıllı kişilerin harcıdır. Çünkü ganimet gökte bu
ayda adeta yağmaktadır. Her ibadete verilen sevap birden yedi yüze kadar çıkar.
Sair ayları defalarca kez katlar. Bazılarını yüzlerce kez.


Sabah uyandığınızda hemen dışarı
çıkmayın. Alış verişi sonraya bırakın. En sona. Eve geldiğinizde iftara on beş
dakika, yarım saat gibi bir zaman kalsın. Çünkü orucun en zor zaman dilimidir.
Sıkıntılıdır. Sabah uyandığınızda orucun sıkıntılarını pek hissetmezsiniz. Onun
için dikkat isteyen işlere yönelebilirsiniz. Kitap okumak gibi. Sonra ibadet,
özellikle kaza namazları ve nafile ibadetler yapılabilir. Kuran-ı Kerim okumak
ve dinlemek de güzeldir, dinlendirici etkileri vardır. Yavaş yavaş susuzluğu
hissetmeye başladığınızda evde durmayın, dışarı çıkın, arkadaşlarınızın yanına
gidin, sohbetlere katılın. Dindar olanlarını tercih edin. Yoksa gıybet yapan
kişiler orucunuzun sevabını boşa çıkarırlar. Bu, orucun sıkıntılarının önüne
geçer. Alış verişi sona bırakın. Alış veriş orucun sıkıntılarını yok eder.
Gezmek de öyle. Son yarım saat kaldığında evde bulunun. Evden erken çıkarsanız
vücudunuzdaki sıvıyı erken bitirip susamaya erken başlarsınız. Hele bir de bu
vaziyette eve erken dönerseniz susuzluktan çatlarsınız, üfleyip püflemeye
başlarsınız. Kendinizi boşu boşuna sıkıntıya düşürmüş olursunuz. Ama son on beş
dakika veya yarım saatte mutlaka evde bulunun. Çünkü orucu tefekkür etmeniz,
son sıkıntıları doya doya yaşamanız çok manidardır. Orucun ruhuna uygundur.
Duayı bu zamanda ihmal etmeyelim. Kabul oranı çok yüksektir. Yani açlık ve
susuzluk belasıyla kavrulduğumuz bu anda –tabii kerehat vakti olduğu için farz
dışında namaz kılınmaz ama- zikirle duayla Allah’a yakın olmaya çalışalım. Yani
bu anlar tam çiftçinin mahsulü kaldırıp kazanca dönüştürdüğü anlardır. Malı
götürme zamanı yani. Nefis de azgınlaşır. Dikkat edin. Bela arar. Aman ağzınızı
bağlayın. Yoksa sermayeyi kediye yüklersiniz. Duaya, zikre daldığınızda nefis
söner. Bu zaman diliminde gün boyunca tuttuğunuz orucun, dolayısıyla katlandığınız
sıkıntıların rahmeti, sekineti bu sayede üzerinize inmeye başlar.


Bir işte çalışanlar oruç tutarken
kendilerini maratoncu gibi düşünmelidir. İşlerinin hızını yavaş yavaş
artırmalıdır. Ama hoşlarına giden, yapmaktan zevk aldıkları, yaparken kendilerini
kaybettikleri işleri sona bırakmalı; zor ve sıkıntılı, sevmedikleri işleri başa
almalıdırlar. Zira oruçta sıkıntı başta değil sona doğrudur.


Orucun bu kolaylığını ve
rahatlığını fark eden kişi benim gibi yaz kış belli günlerde de oruç tutmaya
başlar.


Allah, Ramazan ayı ve sair oruçları
rahat ve kolay bir şekilde tutmayı ve bu yolla rızasına ermeyi nasip eylesin. Fazl
u ikramıyla günahlarımızı bağışlasın. Amin. Dualarınızı istirham ediyorum. Selamun
aleyküm.

3

30.07.2011, 16:32

Hastaların ve Yolcuların Oruç Tutmalarındaki Faziletler

Orucun sırrı
olan bağışlama, merhamet duygularını Kuran-ı Kerim’de farz edilen ayetleri
okurken çıkarabiliriz. Yüce Allah İslam’ın diğer farzları olan namaz kılmak ve zekât
vermek için Kuran-ı Kerimde pek çok ayetle emir buyurmuşlardır. Bunların sayısı
yüzden fazladır. Ama oruç için böyle değildir. Bunun için Bakara suresinden
sadece beş ayet tahsis edilmiştir (183- 187 Ayetler ). Bir de Kuran-ı Kerim’de namaz
kılmak ve zekât için bunların hiçbir surette affı olmadığını beyan sadedinde genellikle
sert ifade olan emir kipi kullanılmışken, oruç içinse bambaşka bir ifade, bir anne
ve babanın merhamet hissi, bir hoşgörü ve bağışlama atmosferi içerisinde beyan
buyurmuşlardır. İsterseniz bütün bunları görmek için ilgili ayetleri birlikte
okuyalım.


183.’Ey
iman edenler, size oruç farz kılındı, sizden öncekilere de farz kılınmıştı.
Umulur ki korunursunuz.’
Allah (c.c.) bu ibadetin nefse ağır geleceğini
bildiği için ‘sizden öncekilere de farz kılınmıştı’ ibaresi ile havayı
yumuşatmakta, tıpkı okula yeni başlayıp da gitmek istemeyen çocuğunu ikna
sadedindeki bir babanın, ‘Bak ağabeyin
de, ablan da, komşumuzun çocukları da okula gitmişlerdi.
’ demesi gibi yüce
Allah da bu farziyetin sadece bu ümmete mahsus olmadığını söylerken nefsimizi
önceki ümmetlerin durumuyla teselli etmektedir. Bizim bu ibadetin ağırlığı ile
üzüntüye düşmemizi önlemek istemektedir. Bu bir çeşit gönül alma, alttan
almadır… Evet, bu tesellinin birincisi.



184.’Size
farz kılınan oruç sayılı günlerdedir….’
Evet, bu ikinci teselli. Tıpkı askerdeki, hapisteki kişiye yapılan teselli
gibi: ‘Sayılı günler tez geçer…’ Ayet
devam ediyor. ‘İçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan diğer günlerden
sayısınca tutar.’
Üçüncü
teselli, ama burada teselliden ziyade
merhamet, hoşgörü duyguları daha ağır basıyor. Ayet devam ediyor. ‘Ona
dayanamayanların fidye vermesi gerekir, bu bir fakir doyumudur. Kim de hayrına
fidyeyi artırırsa hakkında daha hayırlıdır. Bununla birlikte oruç tutmanız
sizin için daha hayırlıdır, eğer bilmek isterseniz.’
Evet, fidye yolu
ile Allah bizleri dördüncü kez
teselli etmekte. Ama bu tesellide de bir hoşgörü ve bağışlama ifadesi kendisini
göstermektedir. Ama gizli bir rica da ayetin son cümlesinde kendisini
gösteriyor. ‘Bununla birlikte oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır, eğer bilmek
isterseniz.’
İşte bu yazımız bu ayet temelinde yazıldı. Yani yazımızın asıl
konusu bir insan hasta veya yolcu olduğunda oruç tutması ona ne
kazandıracaktır? Böyle kişilerin orucu Allah katında nasıl karşılanır? Böyle
kişiler ruhsatı bırakıp da oruç yoluna yani azimete girerlerse Allah indinde bu
ne anlama gelir? Ama önce orucu farz kılan bu ayetlerdeki Allah’ın bizleri kaç
kere daha nasıl teselli ettiğini bir görelim.


185.’O
Ramazan ayı ki, insanları irşat için hak ile batılı ayıracak olan, hidayet
rehberi ve deliller halinde bulunan Kuran onda indirildi.’
Beşinci
teselli de bu ayın büyüklüğü ile yapılmıştır. Çünkü bu ay Kuranın bir bütün
olarak dünya semasına indirildiği, oradan da peyderpey ilk vahyin
peygamberimize ulaştığı aydır. Ramazan bu faziletiyle diğer ayların sultanıdır.
Bir hadisi şerifte Ramazan ayının ümmete tahsis edildiği, Recep ayının Allah’a,
Şaban ayının da Rasullulah’a beyan buyrulur. Ramazan ayının ümmete tahsis
edilmesi bu ayın biz günahkâr kullar için büyük faziletler ve nimetler
içermesindendir. Öyle ki bu ayda gündüzünü oruçla geçirenin, gecesini de
teravih namazı ile ihya edenin Allah’ın izni ile günahlarının ağırlıklarından
kurtulacağı pek çok hadisi şerifle belirtilmiştir. Ayete devam edelim:


Sonuç olarak sanki
oruç biz ümmetine emir buyrulmamış da rica edilmiş gibi… Burada benim bu sözüme
bazıları hemen itiraz edebilir: ‘Nasıl
olur canım, oruç farz değil mi?’
Biz orucun farziyetini inkâr etmiyoruz.
Oruç farz bir ibadet, hatta bir emir. Ama yüce Allah bu emri verirken namaz
kılma ve zekât verme ibadetlerini yapmamız için söylediği ifadeden farklı bir ‘üslup’
kullanmıştır, bu üslup adeta bir rica özelliği taşımaktadır. Biz buna dikkati
çekmek istedik. ‘Demek ki emri rica yerine
koyup farzın ağırlığını manevi olarak tahrip mi ediyorsunuz?’
Elbette öyle
bir niyetim yok. Allah’ın ricası da sonuçta bir emirdir. Yerine getirilmediği
zaman sorumluğunu taşırız. Fakat şöyle bir düşünürsek ricanın emirden daha
güçlü bir motivasyona sahip olduğuna da kanaat getirebiliriz. Namaz kılmada ve zekât
vermede nefsin bahanesi olamaz. İnsan yatalak derecede hasta olsa bile duruma
göre oturarak, uzanarak bazı rükünleri ima yoluyla da namazını ikame edebilir. Zaten zekât zenginlerin ellerinin kiridir, o
kadar ağır bir ibadet değildir. Ama oruçta öyle değil, çünkü oruç bedeni bir
ibadettir. Bedenin de sağlıklı olmasını şart koşar. Daha doğrusu bazı
hastalıklar açlığı, susuzluğu kolay kolay kaldıramaz. Hele bir de hasta ilaç
alıyorsa durum daha da kritik olabilir. Ama fedakârlık… Hastalığı veren Allah
orucu farz kılarken kulunun bunu kaldıramayacağını elbette biliyordu. Ama o
sağlığından fedakârlık yaparak orucu tercih ederse, onun ricasını emir telakki
edip öne atılırsa, ruhsatları kullanmazsa… İşte böyle birisi affedilmeyi hak
eder, büyük ikramlara da nail olur Allahın izniyle… Çünkü Allah’ın bu ricasının
içerisinde bir anne ve babanınki gibi merhamet hissi, bir hoşgörü vardı ve bunlar o kişi için artık rahmete,
kurtuluşa ve ebedi nimetlere dönüşecektir. Çünkü hastalıkta karşılaşılan
sıkıntılar görece bir durum arz ettiği gibi böyle bir durumda olup da oruç
tutanların katlandıkları fedakârlıkların derecesini de ancak yüce Allah bilir.
Hastanın yanında, bugün ulaşılan teknolojik seviyenin verdiği konforla yolculuk
yapan seferinin durumunu mevzubahis bile etmek istemiyorum.


Oruçta samimi
bir sevgi ve aşk dili vardır. Bunu hasta ve yolcu kullanırsa Allah indindeki
durumu nedir?


Oruç tutan
kişi hal diliyle şöyle demektedir: ‘Allah’ım
ben Sen’i soğuk sudan, lezzetli yemeklerden, eşimle cima etmekten daha çok
seviyorum.’
Hasta ise, ‘Ben Sen’i
bunların yanında hayatımdan daha çok seviyorum.’
demektedir. Hasta hal
diliyle şöyle devam eder: ‘Doktorlar, eş
dost, evlat ayal oruç tutma diyorlar, ama ben Sen’in ricanı affedilmeme ve daha
da önemlisi rızan için bir vesile olarak görmüşüm, affet beni Allah’ım, zaten
bu hastalık da başıma geçmiş günahlarımın affı için gelmiş bir sabır kapısı,
daha doğrusu rahmet kapısıdır, oruçla bunu bana daha muhkem yapmak istiyorum….’
Size
soruyorum bir insana anasından babasından daha merhametli olan Allah, hal
diliyle böyle diyen bir kuluna nasıl muamele edecektir?


Oruç yüce
Allah’a aşkı ve sevgiyi ifade etmede öyle kuvvetli bir hal dilidir ki, buna
kendi hayatımdan bir örnekle değinmek istiyorum. Hem annemi hem babamı altı yedi yıl önce peşi
sıra kaybettim. Babamı pek düşünmüyorum, ama annem her zaman hep aklıma geliyor.
Gelen sahne de hep şu: Aslında bu sahne bütün çocukluğum boyunca annemle hemen
her gün oynadığımız bir oyundu. Oyunun en acıklı sahnesi şöyle geçerdi:
Rahmetli, canı çekmiş olacak, dolaptaki son elmayı, portakalı, havucu vs. alıp
yavaş yavaş soymaya başlardı. Çok yavaş ve itina ile soyardı. Her şeyi soyardı.
Şeftaliyi de soyardı. Ben önce uzaktan şöyle bir seyrederdim. Soyma işlemi
biter bitmez koşarak yanına gelip soyduğu şeyi hemen elinden alırdım. Ama o, ‘Dur,’
derdi. Dilimlerdi. Dilim dilim bana verirdi. Oyunun en acımasız yeri bir dilim
de olsa anneme bir şey yedirmememdi. Gerçekten o hiç bu oyunu kaybetmedi. Ben
her dilimi sonuna kadar yerdim. Doysam bile inadına sonunu getirirdim. Kendisi
için kestiği şeyden ona hiçbir şey nasip olmazdı. İşte ben ömrümce bu aşkın ve
sevginin ötesinde başka bir aşk ve sevgi görmedim. Göreceğimi de sanmıyorum. Bu
yüzden annemi hemen her gün hatırlıyorum ve ona olan şükran duygularımı manevi
hediyelerle ödemeye çalışıyorum. Ama bu borç günden güne artıyor ve ben
altından kalkamıyorum. İşte ben bu sahnelerin etkisiyle orucu çok iyi
anlıyorum. Nasıl annem canı çektiği halde bir dilim meyveyi kendi nefsinden
esirgeyip bana yedirerek fedakârlık yaptıysa oruçlu kişi de annem gibi nefsini
gün boyunca canı çektiği şeylerden esirgemektedir. Ben aciz bir kul olarak
annemin bu fedakârlığı karşısında eridim ve ezildim. Yıllardır sevabını onun
ruhuna yolladığım manevi hediyelerle ödemeye çalışıyorum. Son iki yıl da
haftada bir gün oruç tutup onun ruhuna hediye etmeye başladım. Dedim ya, laf
olsun diye değil gerçekten onun bu sevgisi ve aşkı beni ezdi ve eritti, bu
yıldan yıla da artmakta. Peki kullarına karşı haya sahibi, vefakar, lütufkar,
merhametli olan yüce Allah kendisi için oruç tutan kullarına karşı nasıl bir
duygu taşımaktadır? Benim anneme taşıdığım duyguların fevkinde, hem de sonsuz
fevkinde değil midir? Hele bir de bu oruç tutan kullar arasında hasta ve yolcu olanlar
varsa, bu fedakârlıklarıyla bunların Allah indindeki durumlarını tasavvur etmek
elbette çok zordur.


Ahrette oruç
tutan hasta ve yolculara imreneceğimiz apaçık ortadır.

yar

Acemi

  • "yar" bir kadın
  • Konuyu başlatan "yar"

Mesajlar: 30

Konum: istanbul

Meslek: kulluk

Hobiler: okumak ,yazmak

  • Özel mesaj gönder

4

31.07.2011, 10:48

oruç teslimiyet

S. A. kardeşim paylaşımın için binler teşekkür.lakin bu dünyevi hussuslar. oruçu sevmenin birinci şartını düşünürsek, daha kolay oluyor. ben hiç oruç tutamazdım. bahaneler çoktu. dünya gözüyle bakınca gerçekten ağır. fakat rabbinin, izniyle bakınca işte orda teslimet derecesiyle kolaylıklar zuhur etmekte.ahiret cihetiyle demiyorum.çünkü o da karşılık isteme derecesine girmekte. sadece hiç bir netice değil, sahibimiz emrettiği için tutmak. beni yaratan her şeyimden haberdar olan rabbim, benim için en güzelini bilir demek, teslim olmak. tüm ibadet ve bizlerden istediklerinde geçerli olan tek şart. ben bu güçü rabbimden istedim. rabbim 3 yıldır. tüm sünnet, nafile, farz ibadet ve oruçları nasib etti. öncelikle niyetle başlıyor . senim rabbinden isteme güçün varsa yapma güçünde var. hayırlı bereketli bol ibadetli oruçlar.a. e. o.

Bu konuyu değerlendir