Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Muhammed

Moderatör

  • "Muhammed" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Muhammed"

Mesajlar: 1,122

Konum: The Collection of Risale-i Nur

Meslek: The Collection of Risale-i Nur

Hobiler: The Collection of Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

1

22.06.2010, 11:21

“İnternet, iç disiplin oluşturmada bir kişilik testi gibidir” - Bilişim Söyleşileri

Sebahattin Yaşar kimdir?

İçel’in Bozyazı ilçesinde dünyaya geldim. Erzurum’da üniversite tahsilimi, Harran Üniversitesi’nde yüksek lisansımı tamamladım. Üniversite yıllarımda, Erzurum Belediyesi Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğünü yürüttüm. Yazarlık hayatım, Erzurum’daki mahalli gazetelerde başladı. 1990 yılında Doğu Anadolu Gazeteciler Cemiyetinin açmış olduğu yarışmada, bir makalem birincilik aldı. Sonra, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivleri Daire Başkanlığı’nda ‘arşivist’ olarak iki yıl çalıştım. 1994 yılında Harran Üniversitesi Rektörlüğüne, Rektörlük Türk Dili Okutmanı olarak atandım. Evliyim ve üç kızım var. 1998 yılında akademisyen bir ekiple Bediüzzaman ve Şark Düşünceleri isimli eseri hazırladık. Son olarak da Pozitif Pencere isimli kişisel gelişim eserim, 2009’da yayınlandı. Eser, bir yılın içerisinde üçüncü baskıya ulaştı. Halen, Yeni Asya Gazetesi’nde haftada iki gün Pozitif Pencere isimli köşe yazıları yazıyorum.



Bilgisayar ve internetle ilk olarak nerde ve nasıl tanıştınız?

Bilgisayarla tanışıklığımız uzun yıllara dayanıyor. Özellikle evimizde televizyona karşı olan muhalif duruş, bilgisayarın evimize erken girmesine vesile oldu. Bilgisayar sadece yazı, çizi gibi işlerde değil, filmler ve cdler izlemek ve elektronik kitaplar okumak noktasında çok amaçlı bir teknolojik araç oldu. Yani bana bilgisayar daha masum geliyor. Bilgisayar daha kontrollü kullanılabiliyor.

Bu konuda unutamadığınız ilginç gelen bir anı oldu mu?

En ilginç hatıram, 1990’lı yıllardaydı. Kıymetli akademisyen Levent Bilgi ile geceli gündüzlü çok ciddî bir emekle, ‘Risâle-i Nur Vecizeleri’ adı altında bir kitap çalışması yapmıştık. Artık son rötuşları yapıyorduk. Gece geç saatlerdi. Nasıl oldu ise, parmağımızın bir azizliğine gelerek bütün bir dosya silinmişti. Ne kadar çalışma yaptıysak, bir türlü istenen sonuca ulaşamamıştık. Tabi belki günümüzde o kaybolan dosyalara ulaşılabilir, ama o zamanlar ulaşılamamıştı. Onun için belki de bir yıllık bir emeğimiz, bir tuşa dokunmak suretiyle silinmişti. Ama enteresandı ki, aynı konuda birkaç ay sonra, farklı bir yayınevinde Merhum Şaban Döğen hocanın bir kitabı yayınlanmıştı. Biz de, ‘Vardır bir hayır’ diyerek bu çalışmadan çekildik.

Türkiye’nin teknoloji ve bilişim konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ne acı ki, Türkiye’ye bir şey gelirken eğitimi ile birlikte gelmiyor. Yani teknoloji, biz eğitilmeden, o araçlara karşı uyarılmadan, zarar ve fayda bilgisi oluşturulmadan dünyamıza giriyor. Onun için teknoloji, Türkiye’de bu ilgisizlik ve bilgisizlik sebebiyle çok ciddî bir duygu hasarı oluşturmuştur. Bu hasarla yarınlara yürüyen çocuklar, kendi içinde yenik düşmüş bir gençlik yapısı oluşturdular. Onun için günümüzde lise ve üniversite gençliğinde çok ciddî bir ‘kendine güvensizlik hali, kendine karşı olumsuz yargılar taşıma hali, hatta kendini bırakma, terk etme yani bir atalet hali ön planda gözüküyor. Çok güzel bilgisi olan genç, özgüvenli bir beden diliyle parmak kaldırıp, düşüncesini cesaretle ortaya koyup ve düşüncesinin de arkasında durma hali sergileyemiyor. İşte bu bir hasar halidir.

Bir de teknoloji, topluma kendi değer yargılarını, kutsallarını, örf ve adetlerini taşıma, geliştirme dürtüsü yerine, başka toplumsal değerleri, kutsal değerleri, yaşam biçimlerini vitrinlere çekti. Böyle olunca bireysel ve toplumsal bozulmada teknoloji, ciddî bir etkileme yaptı.

Günümüz bilişim çağında Nur siteleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce yeterliler mi?

Tahribata, yıkıma, dejenerasyona çok ciddî yatırımlar yapılıyor. Dünya paralıları, ne acı ki insanın zaaflarından besleniyor. Bir taraftan zaafları tahrik ediyor, diğer taraftan da ona uygun yatırımlar yapıp, beslenme gerçekleştiriyor. Bu durum, insanlık tarihi boyunca olmuş ve olacak. Ama burada dikkat çeken, yapıcıların da en yıkıcılar kadar çalışmaları ve yapım işlerini birer yatırım aracı olarak görmeleridir. Yani büyük sermayelerden birileri yıkmayı yatırım aracı olarak düşünürken; birilerinin de yapmayı, onarmayı, tamir etmeyi, insanın aklından, kalbinden kirlilikleri ortadan kaldırmayı, çocukları, gençleri ve aileleri tahribatlardan kurtarmaya dönük yatırımlar yapmazsa, o zaman insanlık kendi sonunu hazırlıyor demektir. Onun için bu gün, iman sahibi olan her büyük şirketin mutlaka televizyonları, gazeteleri, radyoları ve onlarca internet sitesi olması gerekmektedir. Bu bir cihad düşüncesi içerisinde yapılmalıdır. Yani düşmanın silâhıyla silâhlanmak. Günümüzdeki nur siteleri büyük bir açılım, ama gel gör ki, bu yeterli değil. Yani bir genç her türlü bilgi ihtiyacını özel çalışma dosyaları olan sitelerden temin edebilmelidir. Hatta helâl dairesi içinde pek çok sosyal aktivitesini bu sitelerde giderebilmelidir. Yani şu an, Türkiye çapındaki bir internet sitesinin çok dikkat çekici, çarpıcı bir ulusal veya uluslar arası bir organizasyonu var mı?

İman ve Kur’ân hizmetinde bu teknolojik vasıtalar nasıl kullanılmalıdır?


Her şey kullanma niyetine göre şekillenir. Benim zannımca, radyo ve televizyon yayınlarında, hava zerrecikleri taşıyor oldukları yüksek ve ulvî mânâlardan heyecan duyuyorlar ve mânen titriyorlar; aynı hava zerrecikleri insanların kötü tasarrufu nedeniyle, kullandıkları çirkin sözcüklerden, görüntülerden de titremektedirler. Zemin yüzünün, yıkımın artması sonucu zaman zaman titrediğini söylemek ve zelzelelere, depremlere sebep olduğunu ifade etmek hiç de yanlış değildir. Onun için, insan bu tür teknolojik araçları kullanmada ciddî bir hassasiyet göstermelidir. Yani çok ciddî bir tahribatın sebebi de olabilir, çok ciddî bir tamiratın vesilesi de olabilir. Yüz binler dil ile bir zikir vesilesi de, yüz binler dil ile küfür sebebi de olabilir.

Konuyu Bediüzzaman şöyle özetler; “Ve rûy-i zemini radyolar vasıtasıyla bir tek menzil hükmüne getirip nev’-i beşere pek büyük bir nimet-i İlâhiye olmaktır. Elbette ve elbette beşer bu pek büyük nimete karşı, bir umumî şükür olarak; o radyoları herşeyden evvel kelimat-ı tayyibe olan Kelâmullah’ın, başta Kur’ân-ı Hakîm ve hakikatları ve imanın ve güzel ahlâkların dersleri ve beşerin lüzumlu ve zarurî menfaatlerine dair kelimatları olmalı ki o nimete şükür olsun. Yoksa nimet böyle şükür görmezse, beşere zararlı düşer.”

Yani, Cenâb-ı Hakkın, imân ve Kur’ân hakikatlerinin daha kolay intişarı için beşere ihsan ettiği bu teknolojik-iletişim araçlarını, bu amaç doğrultusunda kullanmaları gerekirken, insanlar tamamen nefse hizmet anlamında şerri, kötülükleri, haramları yayma konusunda kullanırlarsa, bu İlâhi gazabı netice verecektir. Yani bir şey amacı dışında kullanılırsa, insan bundan maddî ve manevî mes’ul olacaktır. Mesela bilgisayar, internet iletişimin doruğunu gösteren, insanı sosyalleştiren, dış dünyaya açan bir alet iken, insan bunu maksada uygun kullanmazsa, asosyal bir yapıya düşecektir. Yani iletişim aracıyla iletişimsizlik yaşanacaktır. Bugün, mahallesindeki oyun arkadaşlarından kopmuş, ziyaretleşmesi bitmiş, asosyal bir duruma düşmüş nice genç manzarası dikkatleri çekmektedir.

İnterneti kontrolsüzce kullanmaktan insan kendisini nasıl alıkoyabilir?


Teknolojik araç ve gereçlerden olan telefonlar ve internet, aslında bir diğer yönüyle insanı iç muhasebeye, iç disipline sevk eden, insanı nefis muhasebesine muhatap eden birer kişilik testi gibi araçlar olarak değerlendirilebilir. Yani dış dünyadan tamamen kopup, her türlü siteye girebilme imkânı, nefsin her türlü hizmetine bu araçları kullanma fırsatı varken, insanın irade terbiyesi yaparak, iradesini güçlendirerek, ‘girmiyorum’ diyebilme ve ‘haramlara karşı, nefsin hilelerine karşı direnç oluşturma’ durumunu yaşayabilmesi mümkündür. Bediüzzaman’ın radyo konusundaki, ikazlarını burada değerlendirmek mümkündür. Yani geniş halk kitlesine ulaşma vasıtası olan radyo, eğer doğru bir amaç etrafında kullanılırsa, çok ciddî kazanımlara, çok ciddî tamirata ve sağlıklı bilginin çok geniş kesimlere ulaşmasına vesile olabilir.

İnternet ve televizyonlara tamamen tavır koymayı nasıl buluyorsunuz?

Radyolar, televizyonlar ve internet için Bediüzzaman’dan ölçü; “Keyifli hevesat beşte bir olmalı; yoksa nimet, nikmet olur.” Günümüzde çok iyi eğitimli, çok okuyan ve aydın profili taşıyan çok insan böyle araç ve gereçlerle çok zaman tüketmiyorlar. Hatta evinde televizyon olmayan pek çok aydın insan tanıyorum. Bu kendini dünyaya kapamak değildir. Dünyaya seçici katılmaktır. Kişi, yine haberleri belki daha objektif haber kanallarından öğrenebilir. Bu bir bilinçli insan portresidir. Zararlıdan kendini, aileni, çocuklarını alıkoymak akıllı bir davranış şeklidir. Çok alakalı olmadığı halde, merakla, dünyanın gelişen hadisatını takip etmek, en ince meselelere vakıf olmak, insanı boğacak sonuçlar doğurur. Böyle bir insan manevi bir hasta olur. Geniş dairelerdeki hadisatı takip etmek, insanı hakiki vazifesinden uzaklaştırıyor ve Bediüzzaman böylelere; “Merak yüzünden ve âfâkî hâdisatın verdiği sarhoşane gafletten zevk alan bîçareler!” hitabını kullanıyor.

Dünyanın hadisatını ölçüsüzce takip etmenin bir diğer zararı da, ehl-i imanın, imanın içindeki lezzeti; ehl-i küfrün de küfrün içindeki elemi hissetmesini engellemesidir. Yani insana gaflet verecek, dünya işlerinde boğduracak ve hakiki insaniyet vazifesini ve ahreti unutturacak olan geniş dairelerle ilgilenmek; birer hastalık emaresidir. Yine Bediüzzaman Hazretleri bir bütün halinde teknolojik imkânları helâl dairesi içinde nasıl kullanmak gerektiğini şu cümlelerle özetler:

“Evet beşer, hakikata muhtaç olduğu gibi, bazı keyifli hevesata da ihtiyacı var. Fakat bu keyifli hevesat, beşte birisi olmalı. Yoksa havanın sırr-ı hikmetine münafî olur. Hem beşerin tenbelliğine ve sefahetine ve lüzumlu vazifelerinin noksan bırakılmasına sebebiyet verip beşere büyük bir nimet iken, büyük bir nıkmet olur. Beşere lâzım olan sa’ye şevki kırar. Şimdi gözümün önündeki makinecik ve radyo kabı, Kur’ânı dinlemek için odama getirilmişti. Baktım, on hissede bir hisse kelimat-ı tayyibeye veriliyor. Bunu da bir hata-yı beşerî olarak anladım. İnşâallah, beşer bu hatasını tamir edecek. Ve bütün zemin yüzünü bir meclis-i münevver, bir menzil-i âlî ve bir mekteb-i imanî hükmüne geçirmeğe vesile olan bu radyo nimetine bir şükür olarak beşerin hayat-ı ebediyesine sarfedilecek kelimat-ı tayyibe, beşte dördü olacak.”

Efendim, Yeni Asya Bilişim ekibi olarak teşekkür ediyoruz.

Ben de size teşekkür ediyorum.


Röportaj: MUHAMMED ZORLU

muhammedzorlu@saidnursi.de



YeniAsya-22.06.2010
Bismillahirrahmânirrahîm

" Dedim:''Çok yalnızım.”
Dedi: “Ben sana çok yakınım
.”


Bakara: 186 Ayeti Kerime

Benzer konular

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir