Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

09.10.2007, 13:27

Evlenemeyenin günaha girmemesi için ne tavsiye edersiniz?

Evlenemeyen kişinin günaha girmemesi için ne tavsiye edersiniz? Cinsel baskıdan kurtulmanın yolları nelerdir?


Müstehcenliğinden dolayı cevap vermekte zorlandığım konulardan biri de, cinsel duyguların baskısından kurtulmak isteyenlerin başvurduğu kendini tatmin konusu.

Bu konu ısrarla sorulduğundan zorluğuna rağmen cevap vermeye gayret edeceğim. Önce meseleye genel bir bakışla bakalım izin verirseniz.

Rabbimiz aile hayatını kolaylıkla yürütmesi için insanlara cinsi his vermiştir. Bu hissin getirdiği derin bir ilgi ile karşı cinsler birbirlerini sevmiş, bu sevgi sebebiyle birbirlerine hoşgörü ile bakacak hale gelmişlerdir.

Ancak bazen bu cinsi his bilhassa gençlerde baskılar da meydana getirmiş, onları gayri meşruluklara itecek bir etkiyi de göstermiştir.

ışte bu durumda Rabbimiz rüyada ihtilam olma halini yaratmış, had safhada cinsel his baskısına maruz kalan kimseler rüyadaki bu ihtilam olma yoluyla cinsel his baskısından kurtulmuşlar, gayri meşruluklara yönelme duygusuna girmemişlerdir.

Ne var ki bazen ortamın aşırı tahrikinden dolayı rüyadaki teskin olma hali yetmeyip uyanıkken de kendini teskin etme ihtiyacı duyanlar olmuş; bunun dini hükmünü merak ederek öğrenmek istemişlerdir.

Cinsellik duygusunun aşırı baskısından kurtulmak için baş vurulan bu kendini teskin etme olayına (istimna=masturbasyon) kitaplarda (haram, mekruh, caiz) diyenlerin olduğunu görüyoruz.

şahısların özel durumlarından dolayı böyle farklı hükümlerin verildiği anlaşılmaktadır. Bu mevzuda en başta cinselliği ateşleyen, sahibini günaha zorlayacak derecede tahrik eden görüntü ve teşhirleri seyretmeme ve öyle müstehcen ortamlardan uzak durma kararı çok mühim.

Böylesine tahrikçi görüntülerden insan, büyük bir dikkatle kaçınmalı, sahibini dayanması güç his ayaklanmasına iten zeminlerden mutlaka uzak kalmalı ki; ihtilam olmakla cinsel his baskısından kurtulabilecekken, ayrıca bir de kendini teskin etme zorlamasına maruz kalmasın, kendi kendini böyle sağlıklı olmayan bir durumla karşı karşıya bırakmasın.

Bundan dolayı ısra sûresindeki ayet: (zina yapmayın!) demeyip (zinaya yaklaşmayın!) diyor. Yani zina teşhir ve teşviklerine yaklaşmayın. Çünkü teşhire yaklaşanlar tahrik olurlar, tahrik olanlar cinsel his baskısına maruz kalırlar. Maruz kalanlar da günahı göze alacak hale gelirler.

Öyle ise günahı göze aldıracak duygu ayaklanmasına sebep olan görüntüleri seyretmekten uzak durmak, konunun ihmal edilmez tedbîrlerinin en başta gelenidir.

Bu konuda bir başka ikaz da tesettür ayetlerinden alınmaktadır. Bu ayetlerde de:

– Mümin erkekler, mümine kadınlar gözlerini harama bakmaktan kapasınlar! diyor. Gözleri kapamak mümkün mü?

Yani gözlerini harama bakmaktan o kadar korusunlar kî sanki kapamışlar gibi hayallerini temiz tutsunlar, günaha iteleyecek tahrike maruz kalmasınlar.

Bu ikazdan da anlaşılıyor ki, bozulmuş vasatlarda ilk tedbir, mümkün olduğu kadarıyla tahrikçi görüntüler seyretmekten uzak kalmak; fıtratın gereği olan ihtilam olmayla iktifa edip kendini sinirsel zafiyete de uğratacak suiistimale, gayr-i meşru tatmin yollarına mecbur bırakmamaktır.

Bütün bu dikkat ve korunmaya rağmen maruz kaldığı baskıdan kurtulmak için kendini teskin etmek zorunda kalan kişi; (büyük günaha düşmemek için küçüğüne başvuran) kimse durumundadır. Buna: (büyüğüne yönelmemek için küçüğüyle yetinme hali) demek te mümkündür. (Merakılfelah)

Ancak bunun en mahzurlu tarafı, baskıyı gidermek için arada sırada başvurduğu bu kurtulma çaresini, zevk alma alışkanlığına dönüştürüp devamlı yapma bağımlılığına düşme yanlışıdır.

Alimlerin haram hükmünü verdikleri, yahut ta harama yakın şekilde mekruh saydıkları, bu türlü bir bağımlılık halidir.

Oruç tutmak insanı günahlardan uzak tutan bir kalkandır. Nefsin şehevani isteklerini kırarak harama düşmesini engeller. şayet buna imkan yok ise insan nefsiyle başbaşa kalmamaya çalışmalı, dini eserleri bolca okumalı, dini sohbetlere daha sık katılmalı ve tebliğ faaliyetlerini arttırmalıdır. Nefsi hesaba çekme, ölümü, ahireti düşünme, tefekkür etme insanı uyanık tutmada ve nefisle mücadelede önemli hususlardır. Dünya imtihan meydanıdır her zaman mücadele devam edecektir. Mücadele sonucunda verilecek mükafatı düşünmek ve günahlara karşı sabretmek gerekir. (Ahmed şAHıN)

Cinsel baskıdan kurtulmak için önemli tavsiyeler:

a- Ergenlik Çağına Girince Evlenmek: En güzel ve en kestirme yol budur

b- Nafile Oruç Tutmak:

Ortada ergenlik çağına girince evlenmeye engel birtakım sebepler sözkonusu olduğunda, ıslam, evlenme imkanı bulamayanlara nafile oruç tutmalarını tavsiye eder. Çünkü oruç, şehvetin galeyanını durdurur, isteği azaltır, cinsel duygunun hiddetini kırar; aynı zamanda kendinin ilahi murakabe (kontrol) altında bulunduğunu hem ilham, hem takviye eder. Allah'tan saygı ile korkmayı hatırlatır. Böylesine güzel irşad Resülüllah (a.s.) Efendimizin hadislerinde yer almıştır:

"Ey gençler topluluğu! Sizden kim evlenmeye güç getirip imkan bulabiliyorsa evlensin; çünkü evlenmek gözü haramdan sakınmaya, yummaya daha uygun, namus ve iffeti korumaya daha elverişlidir. Kim de evlenmeye güç getiremiyor, imkan bulamıyorsa, kendisine oruç tutmak gerekir; çünkü oruç, şehveti kesicidir."

c- Cinsel Duyguyu Tahrik Eden Yayınlardan ve Sokaklardan Kaçınmak, Uzaklaşmak:

ıçinde yaşadığımız toplum ve çağda bir sürü bozuk, kirli ve gayr-i ahlaki basın ve yayınlarla gençliğin ruhu dejenere edilmektedir. Hiç şüphe yok ki, genç kimse, bu fitne saçan rezilliklerin peşine takılınca, derin bir bataklığa saplanıp kendini,kaybetmekte, yolunu şaşırmaktadır. Ahlakı değişmekte, doğru yolundan sapmakta, acemi ya da yabani hayvan gibi ne yaptığını, nereye daldığını bilmez hale gelmektedir.

Artık bu durumda terbiyecilere, eğitimcilere düşen görev, öğüt ve sıkı bir iş ve çalışma devresine girmek, uyarı ve sakındırıcı yollara başvurmaktır. Bu yalnız terbiyecilere vacib değil, aynı zamanda terbiye etme hakkını yüklenen, bu sorumluluğu duyan herkese vacibtir. Sık sık gençlerin kulağına: "Yarıçıplak kadınlara, kırıtarak gezen kadınlara, etini teşhir' edenlere bakmak; fotoromanlar okumak, şehveti tahrik edip iç duyguları harekete geçiren cinsel konulu kitapları okumak, yine insanı şehvet alemine götüren, duyguları bu doğrultuya çekip kamçılayan çalgıları, nağmeleri dinlemek, kafayı ciddi konulardan alıp havai şeyler peşine takmayı sonuçlandırır, diye fısıldamaları gerekmektedir.

Çünkü bu tür yayınlar ahlakı bozmakta, anlayışı zayıflatmakta, hafızayı kısırlaştırmakta, cinsel duyguları harekete geçirmekte ve kişiliği kaybettirmektedir.

d- Boş Vakitleri Yararlı şeylerle Doldurup Değerlendirmek:

Terbiyeciler ve eğitimciler, çocuk boş kalıp bir işle meşgul olmadığı zaman kötü-yıkıcı düşüncelere, gerçekleşmesi zor hayallere dalar; cinsel konular üzerinde kafa yorup düşler kurar. Bu durumda eğer ergenlik çağına girmişse, ister istemez şehveti harekete geçer.

O halde bu gibi hayal ve düşüncelere dalmasını önlemek için ne yapmak, nasıl bir çare bulmak lazımdır? Çare şu Olabilir:

Önce ergen olan çocuğa vaktini nasıl değerlendirebileceğini öğretmemiz, boş vakitlerini ne ile doldurup yararlı duruma getirmesi gerektiğini anlatmamız gerekmektedir.

Vakti değerlendiren, boş zamanları yararlı şeylerle dolduran kitap, dergi, broşür ve benzeri birçok yayınlar vardır. Ayrıca bedeni güçlendiren, adaleleri kuvvetlendiren, insana sağlık kazandıran birtakım ölçülü spor hareketleri yapmalarını, ancak güvenilir, terbiyeli arkadaşlarla bu işi sürdürmeleri telkin edilir. Çok yararlı kitapları okumaya alışmaları ise bilgi ve kültürlerini artırıp genişletir. Bununla birlikte bazı el işleri, el sanatlarını öğrenmeleri, ahlakı güzelleştiren dini ders ve sohbetlere katılmalarını sağlamayı da ihmal etmemek gerekir.

Bunlardan başka düşünceleri berraklaştırıp gıdalandıracak, ruhu arındıracak, bedeni kuvvetlendirecek, ahlakı yüceltecek şeylerle çocukların boş vakitlerini değerlendirmeye özen gösterilmelidir. Bunun için zihnin daima yüksek meselelerle meşgul edilmesi, aklın, kalbin ve duyguların olumlu ve faydalı çalışmalarda yoğunlaştırılması, yaratılış gayesinin daima hatırda tutulması, hayatın ve ölümün manasının devamlı olarak düşünülmesi, bütün vakit ve enerjinin sürekli ve başka şeylere yer bırakmayan yoğunluktaki faaliyetlere yönlendirilmesi, güzel hobi ve alışkanlıkların kazandırılması faydalıdır.

e- ıyi Huylu, Güzel Ahlaklı, Uyumlu Arkadaş Seçmek:

Terbiyecilerin, eğitimcilerin önemle üzerinde duracakları bir husus da, ergenlik çağına girmiş bir çocuğa iyi ahlaklı, uyumlu arkadaşlar arayıp bulmak, seçip beğenmektir. Çocuk unuttuğu zaman ona hatırlatırlar, saptığı zaman ona doğru yolu gösterirler; düzenli olmaya çalıştığında ona yardımcı olurlar; başına bir dert, bir sıkıntı geldiğinde onu teselli edip iradesini güçlendirmeye çalışırlar.

Denilebilir ki, sözünü ettiğin vasıfta arkadaş çok azdır, özellikle günümüzde bunlar parmakla gösterilecek kadar mahduddur. Öyle ama, hemen her mahallede ve yerde bu azları bulmak mümkündür, hepsi de simalarından tanınırlar, alınlarında secde eseri bulunuyordur; yüksek ahlaklarıyla diğer çocuklardan ayrılmakta ve ayırd edilmekteler. O halde bir gencin bu gibi arkadaş ve dostları bulup onlarla arkadaşlık kurması ne güzel olur! Böylece hayatın fitne ve fesadına karşı ona yardımda bulunurlar, sır vermeye layık güvenilir bir topluluk oluştururlar.

Hiç şüphe yok ki, kişi yakın dostunun dini üzeredir; yakın arkadaş, kendi ölçüsündeki arkadaşına çoğu şeylerde uyar. Kuşlar ancak kendi şeklindeki kuşların kafilesinde yer alır. Resulüllah (a.s.) Efendimiz ne doğru buyurmuştur:

"Kişi yakın dostunun dini üzeredir. O halde sizden her biriniz kimi yakın dost ediniyorsa ona dikkatle baksın." (Tirmizi)
Bilinen bir gerçektir ki, ahlaksız, günahkar, asi ve müfsid kimseyle arkadaşlık eden kimseyi onlar eninde sonunda sapıklığa çekip götürürler, onu ancak derin çukurlara, bataklıklara iterler, onunla ancak kişisel çıkarlarından dolayı dostluk kurarlar, arkadaşlık ederler, ancak dünyevi yararlardan dolayı ona yaklaşırlar.

O halde gençlerimiz, böylesine adi ve kötü arkadaş ve dostlardan sakınsınlar, şerli kişileri arkadaş edinmesinler. Salih bir dost, mümin bir cemaat bulmak ne saadet! Böylesine bir arkadaşlık ve dostluk her iki alemde mutluluğa ve ahirette kurtulmaya vesiledir. Allah (c.c.) kendi muhkem kitabında ne kadar doğru buyurmuştur:

"O gün yakın dostlar birbirine düşmandır. Ancak takva üzere olanlar (Allah'tan korkup kötü kişilerden sakınan, iyileri dost edinenler) müstesna." (Kur'an-ı Kerim, Zuhruf: 67.)

f- ılmi ve Ameli Yönden Korunma Çareleri:

1- şehvet hislerini kamçılayıcı başı bozuk eserler değil, ciddi ve faydalı eserler okunmalıdır. ınsan hangi konuda eser okursa, düşünce ve duyguları az-çok onun te'sirinde kalır. Mesela; kahramanlık eserleri okuyan, bunlara biraz devam ederse, kahramanlık hisleriyle yoğrulur. Ahlaki eserler okuyan, ahlak kaidelerine uyma arzusu gösterir. Aşk romanları okuyan, aşık olma hissini duyar.

2- Dar pantolon veya dar şort giymemelidir. Cinsel organlarını sıkıştıracak kadar dar olan elbiseler, şehvet hislerini dürter. Zaten dar elbiseler insanı hiç rahat bırakmaz, sıkıntı verir. Sağlığını düşünenler, daracık elbiselere özenmemelidir.

3- Kasık tüyleri iki-üç haftada veya ayda bir kere olsun temizlenmelidir. Bunların uzaması neticesinde kaşıntılar meydana gelir.
4- Yatarken, bacaklar mümkün olduğu kadar açık tutulmalıdır. Zira cinsel organı sıkıştırılmazsa, şehvet hissi daha kolay kontrole alınabilir.

5- Yatarken, ihtiyaç duyulunca hemen gidip su dökmelidir. ıdrar sıkıntısı olduğu zaman, bunun yanı sıra şehvet hisleri de kabarır. Bu durumda gencin şehvet arzusu uyanabilir. O halde hemen kalkıp su dökmek, yerinde bir tedbirdir.

6- şehvet hissi kabardığı zaman, bu arzunun yatıştırılması için iyi bir çare de, cinsel organ bölgesinin soğuk suyla iyice yıkanmasıdır.

Bazen şehvet hislerini tahrik edici, herhangi bir durum karşısında fazla duygulanan gençleri, az sonra kasık bölgelerinde -kanın fazla toplanmasından olacak ki- bir ağrı başlar. Bazen bu ağrı artarak yürümeyi dahi güçleştirebilir. Böyle bir durumda boşalma olursa bu ağrı geçer, fakat bu da gerekmez. Kasık bölgeleri soğuk suyla iyice yıkanırsa veya banyo yapılırsa, birkaç saat içinde bu durum kendiliğinden geçer.

7- Bir işle meşgul olmalı, başıboş ve avare kalmamalıdır. Umumiyetle başıboş kalanlar, meşguliyeti az olanlardır.

8- Sportif faaliyetlerde bulunmalıdır. Her genç, bünyesine uygun en az bir sporu mutlaka yapmalıdır. Maçları izlemek spor yapmak değildir.

9- Bekarlık sırasında fındık, fıstık, çikolata, muz vs. gibi şehvet arttırıcı gıdalara düşkünlük gösterilmemesi iyi olur.

10- şehvet verici sohbetlerden uzak kalmalıdır. Aksilik ya... gençlerin ekseriyeti şehvet edebiyatını merak eder. Böyle olunca da edep yerleri onları rahat bırakmaz! Her şeye rağmen, şehvet azdıran bahislerden uzak kalmak gerek.

g- Ailevi Yönden:

1- Buluğ çağındaki çocuklara, koruyucu öğütler verilmelidir.

2- Çocukları başıboş salıvermemeli, buluştukları arkadaşlarına dikkat etmelidir.

h- Dînî-manevi Çareler:

1- Zaruret olmadıkça kişinin kendi kendini tatmin etmesinin, günah ve ilahi cezaya müstahak olduğu idrak edilmelidir.

2- Oruç tutmanın şehvet hislerini yatıştırmak için önemli te'siri olduğundan, bazen oruç tutarak cinsel baskıdan kounmak mümkündür. Böylece hem oruç sevabı, hem de cinsel baskıdan uzaklaşma sevabı kazanılmış olur.

ı- Tıbbi Öğütleri, Koruyucu Hekimliği Alıp Öğrenmek:

Tabiblerin ısrarla üzerinde durduğu hususlardan biri de, iç dürtünün te'sirini hafifletmek, şehvetin serkeşliğini frenlemek için şu tavsiyelere uyulmasıdır:

1- Yaz mevsiminde soğuk su ile banyo yapmayı artırmak. Diğer mevsimlerde tenasül aletinin üzerine sık sık soğuk su dökmek.

2- Sportif hareketleri çoğaltmak, beden eğitimine önem verip üzerinde ısrarla durmak.

3- şehveti tahrik edici mahiyette olan baharat ve benzeri şeylerden kaçınmak.

4- Sinirleri uyaran çay, kahve benzeri meşrubatı terketmek, ya da azaltmak.

5- Et ve yumurta yemeği azaltmak.

6- Sırt üstü, yüzü koyun uyumamak, sünnet sayılan sağ yan üzeri kıbleye yönelik olarak uyumak.

i- Son Olarak Da şanı Yüce Allah (c.c.) Korkusu şuurunu Uyandırmak:

Herkesçe kabul edilen bir gerçek var ki, genç kişi vicdaninin derinliğinde, Allah'ın her an kendisini denetleyip gördüğünü, gizli açık her halini bildiğini, hain gözleri ve kalblerin gizli tuttuklarını da bildiğini düşünür ve bunun şuurunu taşırsa, çok sürmez kendi kendini denetlemeye başlar; bir işi, bir hizmeti noksan mı yaptı, aşırı mı giti? Sapıttı mı, kaydı mı? Üzerinde O yüce kudretin kendisini denetlediğine inanır, kusur ve günah işlediyse veya aşırı gittiyse Allah'ın bu yüzden kendisini hesaba çekeceği, sapıttığında veya kayıp yanlış bir iş yaptığında kendisini cezalandıracağı inancı hakim olursa, şüphe yok ki, bu genç kendini helak edici yollardan ve fiillerden çirkin işlerden alıkor; her türlü kötülükten ve terbiyesizlikten sakınır.

Bilindiği gibi, ilim ve zikir meclislerine hazır olmak, farz ve nafile namazlara devam etmek; geceleri insanlar uyurken kalkıp teheccüd namazı kılmak; sünnet ve mendup oruçlara devam göstermek; Ashab-ı Kiram ile Selef-i Salihin'in hal tercümelerini, hizmetlerini, ahlak ve faziletlerini dinlemek; ahlaklı faziletli kişileri arkadaş edinmek; mü'min bir cemaatle irtibat halinde olmak; ölümü ve ötesini hatırlamak, bütün bunlar mü'minde Allah (c.c.) korkusunu, O'na karşı saygı ve sevgi duygusunu kuvvetlendirir. Allah'ın yegane denetleyici olduğunu idrak ettirir ve böylece Allah'ın azameti karşısında şuurlanmasını sağlar.
O halde mü'min gence layık olan şudur ki:

Ruhunda Allah'ın denetlemede bulunduğu inancını kuvvetlendirip sözü edilen yolda yürümek, Allah (c.c.) korkusunu O'na olan sevgi ve saygı havası içinde kalbin derinliğine indirmektir. Ta ki, bir sürü oyalayıcı, aldatıcı şeyler onu kendi yörüngesinden koparıp başka bir yörüngeye sokmasın. Dünya hayatının zineti onu fitnelere düşürmesin, sakıncalı ve haram olan nesnelere dalmasın. Böylece Allah'ın şu buyruğunu iki gözünün üstüne koyarak yolunu aydınlatsın:

"Artık kim dünya hayatını seçerek tercih etmişse, elbette Cehennem onun varacağı yerdir. Kim de Rabbının (yüce) makamından korkmuş da nefsini havai şeylerden alıkoymuşsa, şüphesiz ki Cennet onun varacağı yerdir." (Kur'an-ı Kerim, Naziât: 37-40.)
Selam ve dua ile...
Sorularla ıslamiyet Editör
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

2

09.10.2007, 14:15

haya ilim öğrenmeye engel olmamalı :!: hele bu ahirzamanda, müslümanların yol göstericilere daha çok ihtiyacı var :cry:

Mesajlar: 27

Konum: izmir-ç.kale-eskişehir

Meslek: kamu personeli(eskişehir)

Hobiler: ıLAHı DıNLEMEK,FUTBOL OYNAMAK,DıNı ıÇERıKLı KıTAP OKUMAK

  • Özel mesaj gönder

3

23.10.2007, 09:41

EY KALBıM DÜNYA DÜşÜNCELERı SENı EFKARLANDIRIYORMU
CEHENNEMDE YANMAK ıSTEMıYORSAN
ELıNE DıLıNE BELıNE MıDENE GÖZLERıNE HAKıM OL
SELAM VE DUA ıLE

4

23.10.2007, 09:55

Lütfen HEPSı BÜYÜK harflerle yazmayınız, yoksa silinecektir.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

5

09.11.2007, 10:18

sormak istediğim bir konu var. içki içen biri dini nikah kıyabilirmi?

6

09.11.2007, 20:20

Allah razı olsun Said abi...Çok bilgilendirici bir yazı...ve geç kalınmış bir yazıydı...(şaşırdım açıkçası)
seneler önce bir kişinin böyle şeylerle alakalı yaşadığı bir yazı okumuştum...
internet ortamında bulursam eğer sizinle de paylaşırım...
Kâinatın Efendisi;

-SEN YARDIMSIN-

7

09.11.2007, 21:48

şükür yazıyı buldum ama uzunluğundan dolayı kısaltarak eklemek zorunda kaldım...(anca bu kadar kısaldı)

Gençlerimize Güvenmek Niçin Cesaret ıstiyor?


ınsan neslinin, en aktif, en dinç ve en dirençli grubu olan gençlerimize asırlardır emanetçi gözüyle bakılmaktaydı ve hâlâ bu böyle görülmektedir. Onlara, geçmişimizi ve geçmiş yaşamda olup biten bir tarihi, dönemi, çağları, kültürü, kazanılan ya da kaybedilen değerleri, örf ve âdetleri, insanı ve insan yaşamını emanet ettik. Atalarından aldıkları mânevî ruh gücüyle kendi dünyalarını kurmalarını ve yaşam tarzlarını oluşturmalarını, bir neslin nasıl çağdan çağa atladığını görmeleri için biz onları emanetçi saydık.
Lâkin kendilerine yaşayabilecekleri ve yaşarken mutlu olabilecekleri kendi kültürel değerlerine sarılarak aslını inkâr etmeyen, benliklerini yok etmeyen bir ortam sunmadan bekledik bunu...
Değişen dünya, değişen toplumları oluştururken, zamanın çağdan çağa atlayışı ve ilerleyen teknolojinin sınır tanımayışı, insan beyninin güzellikleri keşfedebildiği gibi en uç noktalardaki sapıklıklara ve çirkinliklere ulaşması, gençliğimizi kendine doğru çekti zamanla. Kendi kimliğinden uzak, özbenliğinden, özgüveninden yoksun, sorumluluk almaktan korkan, kalıplaşmış, taklitçi ve güvensiz nesiller oluştu böylece. Kendi kişiliğini, kimliğini, karakterini oluşturamamak bir yana; kendi ana–babasından, atalarından aldığı güzellikleri, onur ve şerefi taşıyamayan gençler yetişti. Her geçen gün artan sapık inanışlar, küfür ve isyan içinde bâtıla uzanan yollar, gençlerimizi günden güne uçurumun eşiğine doğru sürükledi.
şöyle bir düşünüyorum da, bu güne kadar psikolojik danışma süreçlerimize ve terapilerimize gelenlerin çok büyük bir kısmının gençler olduğunu görüyorum. Ergenlik dönemi sorunları, sosyal hayata uyum problemleri, ana–babayla olan anlaşmazlıklar, iletişim engelleri, kendini ifade edememe ya da yanlış ifade etme, bununla beraber yanlış anlaşılmaların getirmiş olduğu sıkıntılar ve daha birçok gerginliklerle gelen gençlerimizin anlattıklarına (sadece anlattıklarına) baktığımızda görmekteyiz ki durumumuz hiç de iç açıcı değil.
Fakat bugün burada, bu satırlardan gençlikle birlikte gelen bir dizi soru ve sorunları klâsik magazinvarî gazete manşetleri gibi "Gençliğimiz acınacak hâlde", "Gençlik çıldırmış olmalı!", "Gençler kötü durumda" gibi hükümlerle değil; gençliğimizi bu hâle getirenleri, yani toplumumuzu, yani tüm insanlığı değerlendireceğiz. Bir dizi nasihatler sunmaktansa; kendimizi onların yerine koyarak hareket edeceğiz ve 21. yüzyılda genç olmanın beraberinde neleri getirdiğini kendi gözlerimizle göreceğiz.
şimdi bir nebzecik de olsa, koyalım kendimizi, son asrın gençliğinin yerine:
şu anda siz, bir 21. yüz yıl genci olsaydınız, bu yazıyı ya da başka bir yazıyı yahut bir kitabı ya da üzerinde çalıştığınız çok önemli bir konuyu mu araştırıyor olurdunuz; yoksa bilmem ne kafede kız (ya da erkek) arkadaşınızla eğleniyor mu olurdunuz?
Gününüzü gün etmek varken ne diye kendinizi hapsedecektiniz ki bir kütüphaneye!..
Dışarıdan ya da yukarıdan gençlerimizi eleştirmek kolay; fakat kendimizi onların yerine koymak ne kadar zor değil mi?
Israr ederek diyorum ki, gelin az da olsa bir nebzecik kendimizi onların yerine koyalım ve bize gönderilen bir mektubu birlikte okuyarak gençlerimizi anlamaya çalışalım. Bize e–mail yolu ile yazan ve yazdığı konunun ehemmiyetine dikkat çekerek, bu konuyu tüm okuyucularımıza iletmemizi isteyen bir okuyucumuzun mektubu:

"Ben Malesef Modern Dünyanın, Çağdaş Hayatın, Cinsel Özgürlüklerin Kurbanıyım.""

Hocam, benim derdim aslında çok yaygın olan ve birçok insanda bulunan, ancak ayıp bir konu olduğu için gizli tutulan, açığa çıkarılmayan ve özellikle bu yüzyılda kadınların açık saçık giyinmeleri ile, TV'deki, gazetelerdeki, dergilerdeki ve özellikle internet ve "…" filmlerdeki cinselliği tahrik eden yayınların çoğalması ile ve bunları almanın kolaylaşması ile ortaya çıkan bir hastalıkla ilgili...
Genç yaşlarda bu pisliklere bakmaya başladık. Defalarca tevbe etmeme rağmen bu sapıklık hastalığından kurtulamıyorum. Bazen 4 haftaya kadar bakmadan dayanabiliyorum. Ondan sonra bu pis düşünceler, beynime işlemiş resimler, şehvetimi o kadar arttırıyor ki, âdeta beni esir alıyor, başka bir şey düşünemez oluyorum. Mücadele etsem de, sabır etmeye çalışsam da başaramıyorum. Bu öyle bir hastalık ki, cinsel istek olmasa bile beni harama bakmaya zorluyor. Bu hastalık beni âdeta kemiriyor: Harama bakma hastalığı... Ben bu hastalık ile evlenemem. Önce bu hastalığı yenmeliyim.
En az on yıldır bu hastalık ile mücadele ediyorum. Kurtulmak için her yolu denedim. Tevbelerimi tüm samimiyetim ile usûlüne göre yaptım, hatta hacca da gittim. Allah günahlarımı affetsin diye sadaka vere vere param kalmadı, oruç tutuyorum sık sık, ama bu düşünce beynime girdiği an onu çıkartamıyorum. Sanki beynimde bir virüs var. Belli bir zaman sonra beni esiri hâline getiriyor. Beni harama bakmaya zorluyor. Sadece bakmak da değil, anlayın işte.... Bunun bir sapıklık hastalığı olduğunu anladım artık.
Ben maalesef modern dünyanın, çağdaş hayatın, cinsel özgürlüklerin kurbanıyım, hocam. Bu esaretten kurtulmak istiyorum. Allah'a kaç kez yalvardım. Her tevbe edişimden sonra içim huzurla doluyor, sonra yine aynı hataya devam ediyorum, istemeyerek… Her yolu denedim, bu öyle bir şehvet ki, galiba sadece bende var. Âhirette yerim cehennem de olsa, hiç olmazsa bu dünyada Allaha tevbemi tutabileceğimi, günahta ısrar etmeyeceğimi ispat etmek istiyorum. Normal bir insan olmak istiyorum. Kendimi dinime vermek istiyorum. Ama beynim o kadar kirlenmiş ki, her defasında bu sapık düşünceler beni yakalıyor ve esir alıyor. Böyle yaşamak da istemiyorum. Hatalarım ve günahlarım o kadar çok ki, Allah'ın beni affetmesi mümkün değil diye ümitsizliğe kapılıyorum. Dinimizde ümitsizlik yok biliyorum, günahlarda ısrar etmesem, "…filmlere" ve internetteki ahlâk dışı sitelere, müstehcen yayınlara bakmasam ümitvar olabilirdim. Ama artık bu günahı, bu bağımlılığımı bu hâlim ile bırakamayacağımı anladım. Artık bakmayacağım demekle olmuyor işte. Bu hastalıktan kurtulmalıyım.
Kendimi dinime, inançlarıma veremiyorum bir türlü. Allah'ın çizdiği sınırları aşmamaya gayret ediyorum; ama irademin özellikle bu konudaki zayıflığına yenik düşüyorum. Allah yolunda bir adım ileri, ardından bir adım geri atıyorum. Böyle devam edersem, sonum çok kötü olacak. Bunu bilmeme rağmen nefsimin şehvet hislerine, bir müddet mücadeleden sonra yenik düşüyorum.
Çaresizim…
Bir yol arıyorum…
Beynimin temizlenmesini istiyorum…
Utanıyorum, pisliklerimden ve ayıplarımdan dolayı…
Ne yapmam lâzım?
Nasıl yaşamam lâzım?
Beynimin içindeki virüsten nasıl kurtulabilirim?
Okumamı tavsiye ettiğiniz bir kitap var mı?
Bana bir reçete sunabilecek misiniz?
Allah her derde bir deva vermiştir. Dinimiz her konuyu belirlemiştir. Her Problemle çözüm yolu gösteren bizim yüce dinimiz bu hastalığa da mutlaka bir çözüm yolu gösterecektir. Bana bu konuda yardımcı olursanız bir din kardeşinize büyük bir iyilikte bulunmuş olursunuz. Allah sizden razı olsun.

YARDIMINIZI BEKLıYORUM, ÇIKIş YOLLARI GÖSTERMENıZı BEKLıYORUM, EN AZINDAN BıR CEVABINIZI BEKLıYORUM VE BU KONUDA TÜM ıNSANLARI, ÖZELLıKLE DE GENÇLERıMıZı BıLıNÇLENDıRMENıZı ıSTıYORUM." diyor ve mektubunun sonuna bir de küçük not ekliyor:
"Not: Bu cinsel sapıklık hastalığı küçümsenmemeli, gençlerimiz her ne kadar benim gibi bağımlı değilseler de, bağımlılık içinde kıvranan ve çözüm yolu arayan birçok gencimiz var. Bu hastalık çok ciddî bir hastalık ve internet üzerinden insanlığı tehdit eden, yuvaları yıkan, beyinleri kemiren çok ciddî ve üzerinde durulması gereken bir hastalık, bir belâ… Çözüm yolları bulunmalı. Ehil insanlar bu konu hakkında durmalı. Bu konuyu yazmalı, gündeme taşımalısınız. ınternetin yüzde 70'i fuhuş sayfaları ile dolu. Neredeyse her köşede müstehcen filmleri ve yayınları almak ve izlemek mümkün… ınsanlığı tehdit eden bu belâ, eğer önlem alınmaz ise ve çıkış yolları bulunmaz ise, önümüzdeki yıllarda çok daha büyük bir belâ hâline geleceği kesindir."
Değerli dostlar,
Cinsel özgürlük meselesi ve cinselliği teşvik eden yayınların çokluğu bence de çok küçümseniyor. Sürekli okuyucularımızın hatırlayacağı üzere, Mayıs 2005 sayımızda bu konunun yetişkinlerimizden gençlerimize hatta henüz ilkokula giden küçücük çocuklarımıza kadar sıçradığını dile getirmiş ve karşılaştığım 10–12 yaşlarındaki iki çocuk örneğim ile cinsel özgürlük ve sapık yaşantılar konusunu somutlaştırmıştım. Lâkin görünen o ki, bu problem, üzerinde önemle durulması gereken en önemli meselelerimizden, en önemlisi hâline gelmiş ve bir nevi salgın hastalığa dönüşmüştür.


DERT, BÜYÜK;
ACI, HEPıMıZıN ACISI...


Adına ister bağımlılık diyelim ister sapıklık, isterseniz cinsel özgürlük (!)…
Sonuçta her gün defalarca bu gibi hâdiselerin sonuçları ile karşılaşmaktayız. Sadece dinimizi, inançlarımızı değil; toplumsal yapımızı özellikle de aile hayatımızı tehdit eden modern bir tehlike ile karşı karşıyayız. "Ben maalesef modern dünyanın, çağdaş hayatın, cinsel özgürlüklerin kurbanıyım." diye haykıran binlerce gencimiz maalesef seslerini duyuramamakta modern dünyaya… Hele bir de bu alan ekonomik sektör hâline dönüşmüşse ve kadınlarımız bir meta olarak, çok kötü amaçlar uğruna harcanan bir ticarî eşya olarak kullanılıyorsa, işin içinden çıkmak o kadar da kolay görünmemektedir.
Bu nedenle öncelikli olarak cinsel bağımlılığın nasıl ortaya çıktığını, kişiyi nasıl esir aldığını, başlangıç noktalarını, aile ile olan bağlantılarını ele alacağız. Daha sonra ise, bu problemi nasıl çözebiliriz, en azından neler yapabiliriz, diyerek bu konuda başta gençlerimiz olmak üzere tüm insanlığı dilimiz döndüğünce bilinçlendirmeye gayret edeceğiz ve tüm insanlığı bu konuda duyarlı olmaya davet edeceğiz. Çünkü bu sıkıntılar hepimizin sıkıntısı. Dert, gerçekten büyük, bu acı, hepimizin acısı. Bu öyle bir sorun ki, sadece şahısları değil; aynı zamanda aileleri, toplumları, ahlâkî değerleri ve inançlarımızı tehdit eden ve köklü bir sistem etrafında, amaçlı ve geniş bir organizasyon ile yürütülen kapsamlı bir faaliyet…
Meseleyi yüzeysel olarak değil de enine boyuna incelediğimizde, bu sektörün bizzat kadınlardan değil; kadınları kullanmak isteyen dış çevrelerden kaynaklandığını rahatlıkla görürüz. Kadının toplumsal alandaki statüsünün değişmeye başladığı 19. yüz yıl ve sonrasındaki sanayi devrimi ile kadınları sokaklara ve fabrikalara döken kapitalist zihniyet, "kadın hakları", "ekonomik özgürlük" gibi söylemlerle kadınların iş hayatına atılmalarını sağlamıştır. Kadınlara değer verildiğinden ya da kadınları, kadın olarak önemsediklerinden değil elbet. Daha çok para ve ucuz işgücü elde etmek için. Zira sanayi devrimiyle işçilerin çok üstün yetenekli, güçlü ve başarılı olmalarına gerek yoktu. ışçilerin fonksiyonu sadece makinelere yardımcı olmaktı. O hâlde işçinin vasıflı olması değil; ucuz olması önem arz ediyordu. ışte kadınlar iş hayatına bu şekilde başlamışlardı. Kapitalist sermayenin bir yemi olarak…
Günümüze doğru geldiğimizde ise, her alanda başlı başına bir sektör hâline dönüşen kadın faktörü, en basit ve en ucuz reklâm ve tanıtım filmlerinde kullanılarak, değerini, saygınlığını, yüceliğini kaybetmiştir. Olan kadınlarımıza olmuştur ve beraberinde toplumsal yapımız tahrip edilmiştir. Bunun faturasını ise, hayatı yeni yeni tanımaya başlayan gençlerimiz ve çocuklarımız ödemiştir.
ıçinde bulunduğumuz şu çağ, dünya yaratıldığından beri bu kadar küfre ve pisliğe şahit olmamıştır. Özellikle de aynı anda bir değil; birçok küfrün işlendiği bir çağda yaşamaktayız. Okuyucumuzun da dediği gibi, insan günaha o kadar yakın ve o kadar rahat bir şekilde ulaşabiliyor ki: TV, ınternet, Bilgisayar, CD, Dergi ve bir metâ olarak kullanılan kadın faktörü… ınsan günah işlememek için özel ama çok özel bir çaba sarf etse de günahın kendisi bulaşıyor insana… Ve cinsel bağımlılık denilen hastalık kendini bu şekilde göstermeye başlıyor.
Yani anlayacağınız, bu hastalığın sebeplerini tek bir yerde ve belli bir zamanda arayamıyorsunuz. Plânlı bir süreç olarak etkinliğini gösteren gizli bir silâh olarak da ifade edebileceğimiz bu hastalık daha çok bireyin kendisinden değil; dış çevresinden kaynaklanıyor. Cinsel bağımlılığın nedenlerini geniş bir perspektiften bu şekilde değerlendirdikten sonra şimdi de bireyde nasıl başladığını görelim:
Genç yaşlarda bulaşan bir hastalıktır, cinsel bağımlılık… Önceki yazılarımızda bağımlılığın nasıl başladığını, nasıl ortaya çıktığını geniş bir şekilde ifade etmiştik. Bununla birlikte şunu da eklemekte fayda görüyorum:
Hangi bağımlılık olursa olsun; hepsinin kökeninde aile faktörünün çok önemli bir yer tuttuğunu görürüz. Alkol bağımlılığında gördüğümüz benzer tablolar, madde bağımlılıklarında da aynı şekilde kendini göstermekte ve kişinin aile profilinde mutlaka tutarsızlıklar, yanlışlar, telâfisi mümkün olmayan hatalar görmekteyiz. ışte bu durum cinsel bağımlılık hastalığında da kendisini göstermektedir. Küçücük bir çocuk iken televizyonun karşısına geçirilen o masum yavrularımıza izletilen filmler, klipler ve amacının dışına çıkan bir yığın programlar çocuğun "yaşam biçimi"ne dönüşmektedir.
Çocuk, ergenlik çağına geldiği hâlde ailesinden öğrenmesi gerekenleri almadığında, bu tür ihtiyaçlarını uygun olmayan yerlerde ve yanlış ortamlarda öğrenmektedir. Bu yanlış bilgiler çeşitli yollarla pekiştirilip desteklendiğinde ve günden güne güçlendirildiğinde ise, çocuk, bataklığa düşen bir insan gibi çırpındıkça içine batacaktır. Çocuk bir de kapalı bir aile ortamında büyüyorsa eğer ve ailesinde hiç kimseye bir şey soramıyor, öğrenemiyorsa, bu ihtiyacını farklı yollardan karşılayacaktır.



BU ESARETTEN
KURTULMAK ıSTıYORUM DıYEN
HERKESE SESLENıYORUM



Kişi kendisini değiştirmek istemedikçe, ters giden yaşantısını düzeltmek için yeni ve uygulanabilir kararlar almadıkça ve bu kararlarında istikrarlı bir şekilde yürümedikçe değişen bir şey olmayacaktır. Yani bataklılığa saplanan insan misâli çırpındıkça batmaya devam edecektir. Onun için öncelikle diyoruz ki, kişi kararını verecek ve "BEN, BU ESARETTEN KURTULMAK ıSTıYORUM" diyerek ilk adımı kendisi atacak.
ıkinci adım olarak da kişinin bu cinsel bağımlılığını yenmesi için uygulamaya geçmesidir. Uygulama safhasındaki en etkili ve bu tür hastalar için en kolay yol ise, evliliktir. Okuyucumuzun mektubunda ifade ettiği gibi, önce hastalığı yenip sonra evlenmeyi düşünmek sağlıklı bir çözüm yolu değildir. Çünkü bu hastalık, insanı bağımlı ve yanlış bir cinsel yaşantıya sürüklemektedir. şunu unutmamak gerekiyor: Allahu Teâlâ bizlere bu istek ve duyguyu vermişse, elbette ki bunun bir çözüm yolunu da vermiştir ki o da bu isteklerimizi helâl yollardan gidermektir. Yani evlenilerek bu bağımlılık, kendi hanımına ya da kocasına yöneltilmelidir.
Son olarak da bu tür hastalıkların en etkili ilâcı olan Kur'an ve Peygamber Efendimizin örnek hayatı ve bizlere bıraktığı Sünnet'i kendisine rehber edindiğinde, bu kişiler, tıpkı sahâbîlerin Müslüman olmadan önceki hâlleri ile Müslüman olduktan sonraki hâlleri arasındaki fark gibi, değişikliği hissedeceklerdir.
Yaşamak sadece yemek içmek, gezmek, eğlenmekten ibaret değildir. Bunlar bedenin hazlarıdır. Beden bunları tatmayınca hazza ulaşamaz, doyamaz. Ruhumuzun ihtiyaçları da aynen bunun gibidir. Onları da bilmek ve ruhumuzu da beslemek zorundayız. Öyleyse gençlerimize emanet ettiğimiz dünyaya, yaşantıya ve değerlere dikkat etmeliyiz. Onlara sadece maddede olan bir dünya ve dünya nimeti değil; mânevî değerlerimizi de bırakmalı, emanet etmeliyiz. ışte bu noktada en büyük emanet elbette ki Kur'an ve Sünnet'tir.
Bırakmayı düşündüğümüz mânevî değerleri onlara emanet ederken dikkat etmemiz gereken en önemli husus ise, onlara bu mânevî değerleri emanet ederken, bizler öncelikle bunları kendi şahsımızda yaşamalıyız…
Daha yaşanılır bir dünya için gençlerimize ve çocuklarımıza biraz daha özen gösterelim.

ıdris Bilen 08/2005
Kâinatın Efendisi;

-SEN YARDIMSIN-

8

09.11.2007, 23:24

Alıntı sahibi ""ayna""

Onun için öncelikle diyoruz ki, kişi kararını verecek ve "BEN, BU ESARETTEN KURTULMAK ıSTıYORUM" diyerek ilk adımı kendisi atacak.
ıkinci adım olarak da kişinin bu cinsel bağımlılığını yenmesi için uygulamaya geçmesidir. Uygulama safhasındaki en etkili ve bu tür hastalar için en kolay yol ise, evliliktir. Okuyucumuzun mektubunda ifade ettiği gibi, önce hastalığı yenip sonra evlenmeyi düşünmek sağlıklı bir çözüm yolu değildir. Çünkü bu hastalık, insanı bağımlı ve yanlış bir cinsel yaşantıya sürüklemektedir. şunu unutmamak gerekiyor: Allahu Teâlâ bizlere bu istek ve duyguyu vermişse, elbette ki bunun bir çözüm yolunu da vermiştir ki o da bu isteklerimizi helâl yollardan gidermektir. Yani evlenilerek bu bağımlılık, kendi hanımına ya da kocasına yöneltilmelidir.



şeytan bu noktayı es geçirerek kısır döngüye sokmaya çalışıyor işte...
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir