Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

10.05.2007, 03:19

Babalar sınırları koyar, annelerse hatırlatır

Çoğu zaman şahit olmuşuzdur; çocukları olan ailelerle bir arada olduğumuzda, çocuklar karşılıklı konuşmaya izin vermezler, sürekli araya girerler, masadaki yiyecekleri saldırırcasına alırlar, masanın düzenini bozarlar, masanın üzerine çıkarlar. Anne ya da babaları ise “Bu çocukla ne yapacağımı bilemiyorum. Bütün gün bağırmam gerekiyor ama bu da bir işe yaramıyor. Ne isterse onu yapıyor” şeklinde yakınırlar. Günlük hayatta tabiî olarak yaşanan bu sahne, göründüğünden daha öğreticidir; çocuğun bu tavrı, ailenin otorite karşısındaki güçsüzlüğünün bir delilidir.

Bu güçsüzlüğün bir sebebi, anne ya da babanın kendi kişisel hayat hikâyesinde yatmaktadır. Muhtemeldir ki; ebeveynler kendilerinde sınır koyma hakkı görmemekte, ebeveynlik rolünde kendilerini “meşru” hissetmemektedirler. Ayrıca kendi ebeveynleri de geçmişte “ebeveynlik kapasitelerine” güven duymalarını sağlayacak tarzda davranmamışlardır.

“Ebeveynlik rolünde kendini iyi hissetmek” için çocukluğumuzda otoriteyle çok fazla problem yaşamamış olmamız önemlidir. Eğer gevşek eğitim vermiş bir aileden geliyorsak, sahip olamadığımız sınırları ya da kesinliği çocuklarımıza aktarmamız zordur. Tam tersine, çok baskıcı bir eğitim söz konusuysa, maruz kaldıklarımızı çocuklarımıza yaşatma korkusu da sınır koymamızı engeller. Çoğu zaman bilinçaltında olan bu korku, birçok problemin temelini oluşturur. Eğer yetişkin, çocukların karşı koymalarına sınırlar koymada yetersiz kalıyorsa, onları uyarmıyorsa, çocuklar bu karşı koymaların onaylandığını hatta hoşlanıldığını düşünerek tutumlarını pekiştirirler. Yetişkinin koyduğu sınır ya da kurallara inanmadığı ya da kendisini suçlu hissettiği durumlarda da sonuç aynıdır.

Bu kişisel engeller, sınır koyma konusunda zorlanmamızın tek sebebi değildir. Çocuklara sınır koyarken, bu sınırların neye yaradığını da bilmemiz gerekir. Maalesef günümüzde çocuk eğitiminde sınırların çoğu zaman ihmâl edildiğine şahit oluyoruz. Bu açıdan aileler bu sınır ve kuralları kendileri için, kendi rahatları için koyduklarını düşünüyorlar. Çocuklarına şiddet uyguluyormuş gibi hissetme, özgürlüğünü kısıtlama, kişiliğini baltalama korkuları da cabası.

Halbuki tam tersine sınırlar, çocuğun gelişimi için son derece önemli ve gereklidir. Sınır konmayan bir çocuk özgür değildir. Çünkü güdülerinin esiri olmuştur. Mutlu bir çocuk değildir. Çünkü endişelidir.

Çocuk tabiatı gereği “hemen”, “şimdi” memnuniyeti hedefler.

Bir şey mi istiyor? Hemen onu alır. Memnun değil mi? Vurur ya da kırar. Bu kısa vadede hoşlanılan bir durum olabilir, ancak uzun vadede bedeli ağır olur. Sınır konmayan çocuk, kendi kendini kontrol etmeyi öğrenemez, isteklerinin hemen gerçekleşmesi ön plândadır, endişelidir, “düşünmek” ve “yapmak” zihninde bütünleşmiş iki eylemdir. Bu da onda suçluluk duyguları oluşturur: “ya kardeşimin ölümünü istersem ve onu öldürürsem (çünkü şimdiye kadar bana hiçbir şey yasaklanmadı)!”.

Gevşek bir yetişkin, çocuk için rahatlatıcı bir yetişkin değildir. Çocuklar pek bilincinde olmasalar da sınır ya da kural konmasını isterler. Zaten yetişkinleri, onların dayanma sınırlarını zorlayarak sınır koymaya doğru iterler. Bu tutum, sınır talep etmenin bir yoludur. Eğer gerçekleşmezse kendileri bir çare bulurlar ve genellikle “bedenlerini” kullanarak bunu yaparlar: düşerler, yaralanırlar vs. Böylece kendi kendilerine sınır koymuş olurlar.


Çocuklarımızdan ne isteme hakkına sahibiz?

Gerekli sınırlar çocuklara şunları öğretmelidir:

Kim olduğunu bilmek: O, bir “hayvan” değil bir insandır. Dolayısıyla tırmalayarak, ısırarak vs. davranamaz. ınsanlar konuşurlar, anaokulunda olsalar bile.

Yerinin ne olduğunu bilmek: O, anne ve babasının çocuğudur, bir yetişkin değil. Aile hayatını kendi istediği gibi yönetemez, anne ve babasıyla arkadaşlarıyla konuştuğu gibi konuşamaz. Çocuk, anne ya da babasıyla evlenemeyeceğini, onların kendisi doğmadan önce de “çift” olduğunu, zaten bu sayede kendisinin dünyaya geldiğini anlamalıdır. Böylece çocuk, anne ve babasına, onların özel “an” ve “mekân” larına saygı duymayı öğrenir. Onların yatak odalarına kapıyı vurmadan girmez, onlarla birlikte yatmaz.

ıçinde yaşadığı toplumun kurallarını anlamak: Her istenilen yapılamaz. Her şeye hakkımız yoktur. Her istediğimizi anında elde edemeyiz. Bunları öğrenen çocuk, markette her istediğinin alınması için kendini yerden yere atmaz. Ve bir şey elde etmek, amaca ulaşmak için her zaman ödenecek bir bedel vardır. Bol antrenman yapmadan iyi bir yüzücü olunmaz. Çalışmadan okulda iyi notlar alınmaz.

Ve en önemlisi çocuk, sınır ve kuralların sırf kendisini sıkmak, rahatsız etmek için yetişkinler tarafından icat edilmediğini anlamalıdır. Yetişkinler, kendileri de bu sınır ve kurallara uymaktadır. Çünkü hayat böyledir. Sistem böyle işler.


Sınırları kim koyacak?

şöyle diyebiliriz: Kuralları ve sınırları babalar koyar; anneler bu sınırları hatırlatır. Çocuğa, babası yanında değilken de bu sınır ve kurallara uyması gerektiği, onun eğitimi ile ilgili her şeyde babanın söz sahibi olduğu anlatılmalıdır. Niçin? Çünkü bir ailede çocuklara sınır ve kurallar koymanın amacı, onların sosyal hayatta var olan kuralları, yasaları anlamasını ve bunlara uymasını öğretmektir.

Tuğba VERGıLı - Yeni Asya
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

2

11.05.2007, 12:31

hassas bir noktaya değinmişsin abi ALLAH razı olsun..
Çocuk eğitiminde anne babanın zaafları üçüncü şahıslar devreye sokularak telâfi edilmelidir. Özellikle, 6-12 yaş grubundaki çocuklara anne baba dışında müsbet örnekler gösterilerek, çocukların iyi yetişmesi sağlanmalıdır. Daha ileri yaşlarda ise, model olabilecek arkadaş çevresine çocukları yakın tutmanın önemi ortadadır.

Allah Rasülü’nün, “Baba evlâdına güzel terbiyeden daha güzel bir hediye veremez.”, “Çocuklarınıza ikram edin ve terbiyelerini güzel yapın,” “ınsanın öldükten sonra geride bıraktığı en hayırlı şeylerden birinin, yetiştirdiği salih evlâttır” sözleri bize bunu tavsiye ediyor.

Risâle-i Nur’da, aile kurumu, toplumun sağlıklı ve insanın mutlu olabilmesi için önemsenirken, aile içinde uyulması gereken temel kriterlere de değinilmiştir. Sağlıklı bir aile hayatı ve sağlıklı çocuklar için aile içinde istişarenin temel kılınması, aile fertlerinin birbirlerine karşı empatik yaklaşarak birbirlerini dinleyebilmeleri, kavli leyyin ile davranmaları, tutarlı davranışlarda bulunmaları tavsiye edilmiştir. Ayrıca, ebeveynlerin çocuklarına karşı, iyi örnek olmaları, kırıcı eleştirilerden kaçınarak motive edici olmaları, olumlu davranışlara dikkat çekmeleri, kişiye değil davranışa eleştiri getirmeleri vurgulanmıştır.

Çocuklar, ebeveynlerin üzerlerinde tahakküm kurabilecekleri zayıf yaratıklar değil, Allah’ın emaneti olan fertler hükmündedir. Cenâb-ı Hakkın sonradan gönderdiği bu küçük ev arkadaşlarına karşı baskı ve tahakkümle değil, sevgi ve haklarına saygıyla yaklaşılması gerektiği vurgulanmıştır.

RABBıM herkese hayırlı evlatlar nasip etsin... :cry:
şu âlemde mü'minin mü'mine karşı en büyük yardımı dua iledir.Barla -247

3

11.05.2007, 12:35

Yazi güzel fakat sadece baba sinir koymaz annede sinir koyabilir sadece etkili olmasi gerekir koydugu sinirdan 5 dakika sonra dönmiyecek ...
Ümitvar olunuz..

4

11.05.2007, 12:38

sınır koymak anne ve babaya göre değişir gibi geliyor...tabiki anneninde hakkı vardır.bazı çocuklar vardır anneden daha çok çekinir bu göreceli birşey...
şu âlemde mü'minin mü'mine karşı en büyük yardımı dua iledir.Barla -247

5

11.05.2007, 13:48

Ama çocuk terbiyesinde annenin şefkati, babanın da otoritesi esastır. ıkisinin de yerini tutacak bişey yoktur. Babanın şefkati anne şekatinin yerini, anne otoritesi de babanın otoritesinin yerini asla tutamaz...

6

11.05.2007, 16:50

yani tabi...islamiyetede uygun hareket ediliyorsa hiçbir problem olmaz ALLAH 'ın izniyle...
şu âlemde mü'minin mü'mine karşı en büyük yardımı dua iledir.Barla -247

7

19.10.2007, 17:58

ÇOCUK EğıTıMı: ANNENıN şEFKATı, BABANIN DıRAYETı

Anne ve babalar olarak hepimizin muzdarip olduğu bir konu, çocuk yetiştirmek. Burada sayamayacağımız kadar çok mesele var halletmemiz gereken. Kendimizi geliştirmemiz, çocuklarımıza örnek olabilecek bir seviyeye gelmemiz, çocukların etkilendikleri çevre faktörlerini inceleyerek onlara her şeyin doğru ve yanlışını gösterebilmek, onların psikolojisini anlayabilmek vesaire.

Bu yazıda çocuk eğitimiyle ilgili bazı önemli noktalara temas edilirken, diğer taraftan anne ve babanın görevlerinin önemine işaret edilmektedir.

Çocukların eğitiminde nasıl bir usülle hareket edileceği anne ve babanın aralarında konuşarak üzerinde anlaşmaları gereken önemli bir konudur. Evet, anne ve baba, iyi evlat yetiştirme konusunda mutlaka mutabakat sağlamalıdırlar. Böyle bir mutabakat ve fikir birlikteliği sağlandıktan sonra da eşlerden hangisine ne gibi bir rolün düşeceği ve rollerini oynarken nasıl bir işbirliği içerisinde olacakları da ayrıca karara bağlanmalıdır.

Çocuk yetiştirme kabiliyet ve istidadı olmayan, olsa da sorumluluk yüklenmeyen bir anne ve onların hiçbir problemiyle meşgul olmayan bir babanın vesayetindeki çocuklar anne ve babaları olsa da yetimdirler.

Anne; şefkat ve ıncelik Abidesi
Allah’ın, şefkat, merhamet, incelik ve hassasiyetle donattığı, donatıp çocuklarını yetiştirme konusunu fıtratının bir derinliği haline getirdiği anne, ruhundaki bu potansiyeli mutlaka onları hakiki insanlığa yükseltme istikametinde kullanmalıdır.

Zaten o, fıtratı itibariyle bir muallime, bir mürebbiye ve bir mürşidedir. Onun en önemli vazifesi çocuğunu yetiştirme olmalıdır. “Allah, anne ile çocuğunun arasına ayıranı kıyamet gününde sevdiklerinden ayırır.” (Hâkim, Müstedrek, 2/55) hadisi de annenin çocuk terbiyesindeki müstesna rolünü gayet net bir şekilde ortay koymaktadır.


Baba; Güç ve Dirayet Kaynağı

Anne, donanımının gereğini yerine getirirken, baba da hilkat ve konumunun icabı daima temkinli, dirayetli, kiyasetli ve dikkatli olması gerekmektedir. O; siyasetle, memuriyetle, ticaretle, ziraatla meşgul olur ve biraz da tabiatının gereği ailedeki ayrı bir boşluğu doldurur.

Evet baba, gücü, mukavemeti ve farklı yapısıyla ayrı işlere namzettir. Zaten kadimden beri o hep hususi bir sorumluluğun insanı olagelmiştir. Ormandan ağaç kesmeden alın da, sapan sürmeye, arpa, buğday ekip biçmeden, inşaatlardaki yada fabrikalardaki bütün ağır işlere kadar her şey ona bağlı devam ede gelmiştir. Böyle ağır işlere, bedeniyle, iradesiyle mukavemet edebilecek erkek, bence yerini korumalı, kadın işleriyle kadınlaşmamalı ve kadını da takatını aşan ağır işlerle uğraştırmamalıdır.

Ayrıca erkek, bir mukavemet âbidesidir ama bir şefkat kahramanı değildir. şefkat, annenin en önemli derinliğidir; o, dokuz ay karnında gezdirir çocuğunu. Dünyaya getirir yüz zahmetiyle, bakar büyütür bin meşakkatiyle. Gece inlediği zaman yavrusu, hemen kalkıp imdadına koşar... Ağladığında da bağrına basar. Tabiatından kaynaklanan bir iştiyak ve insiyakla onu yaşatmak için yaşar.

ışte bir tarafta kadın diğer tarafta da erkek, teşkil ettikleri aile vahdetiyle cennet saraylarını hatırlatan öyle bir yuva kurarlar ki bu yuvanın çehresinde öteleri temaşa edebilirler.

şu âlemde mü'minin mü'mine karşı en büyük yardımı dua iledir.Barla -247

8

19.10.2007, 18:56

çok güzel tesbitler..Aile ile ilgili buraya yazılanlar kitaplaştırılsa ne güzel olur. orjinal fikirler var çünkü. herkes okumalı..

9

20.10.2007, 14:44

evet kardeşlerimiz çok güzel eklentiler yapmış...ALLAH razı olsun onlardan..
şu âlemde mü'minin mü'mine karşı en büyük yardımı dua iledir.Barla -247

10

20.10.2007, 14:50

Merve sonsuzluk ülkesinde kitabınızı dün akşam bir arkadaşa bahsettim."alın uykudan önce okuyun çocuklarınıza" diğer akrabalarımıza da mesaj atacağız..kimse mahrum kalmasın.. :D

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir