Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

15.04.2005, 11:51

Keçi mi, karga mı?

Bir arap hikayesi:

ıki bedevi varmış, sırt üstü yatmışlar, dinleniyorlarmış bir gölgelikte. Sonra, ilerideki dağın önünde bir karaltı görmüşler. Biri demiş "Bence o karga", diğeri demiş "Bence keçi." , bir münakaşadır gitmiş..."Keçi" "Karga" "Keçi" "Karga"
Biraz sonra o gölge uçup gidince haksız durumdaki bedevi demiş: "Uçsa da keçi, uçmasa da keçi."

Peki münakaşa konusunda sizler ne düşünüyor sunuz?
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

2

15.04.2005, 14:39

Selamun aleyküm,

isterseniz önce münakaşa ve münazara arasındaki farka bakalım...:

MÜNAKAşA : Ölçüsüz tartışmak...

MÜNAZARA : Bir konu üzerinde, belli kural ve yöntemlere uyularak yapılan yapıcı tartışma.

üstadın münazara ile ilgili görüşleri Risalelerde var...Fakat bizleri daha ziyade münakaşanın etkilediğini düşünüyorum...Çünkü ekseriyet itibariyle insanların çoğunluğu münakaşayı münazara ile karıştırıyor...ışin içine eneler de girince başlanılan münazara bir anda münakaşaya dönüyor...şimdiye kadar çok şahit oldum bu olaya...içine düştüğüm de çok oldu maalesef...bu yüzden isterseniz bakalım üstad münakaşaya nasıl yaklaşıyor onu bir görelim...




Aziz kardeşim,

Sen bu mektubu Eczacıya ve münakaşayı işitenlerden münasip gördüklerine oku. Benim tarafımdan da, yeni bir talebem olan Eczacıya selâm et, de ki:
Mezkûr mesâil gibi dakik mesâil-i imaniyeyi, mizansız mücadele suretinde cemaat içinde bahsetmek caiz değildir. Mizansız mücadele olduğundan, tiryak iken zehir olur. Diyenlere, dinleyenlere zarardır. Belki böyle mesâil-i imaniyenin itidal-i demle, insafla, bir müdavele-i efkâr suretinde bahsi caizdir.

Mektubat / On ıkinci Mektup - s.366

----------

Aziz, sıddık kardeşlerim,

Sakın, sakın münakaşa etmeyiniz; casus kulaklar istifade ederler. Haklı olsa, haksız olsa bu halimizde münakaşa eden haksızdır. Bir dirhem hakkı varsa, münakaşa ile bin dirhem bizlere zararı dokunabilir.

şuâlar / On Üçüncü şuâ - s.1010

----------

Hattâ Sabri ile küçücük münakaşanız, hem Risale-i Nur'a, hem hakaik-i imaniyenin intişarına ehemmiyetli zarar verdiğini senden saklamam. Aynı vakitte burada hissettim, müteessir ve müteellim oldum. Sonra senin gibi ehl-i tahkik bir âlimin Risale-i Nur'a oraca ehemmiyetli bir hizmete vesile olacak Sabri oraya gelmesi, ikinizden büyük bir hizmet-i Nuriye beklerken, bilâkis üç cihetle Nura zarar geldiğini hissettim ve gördüm. Acaba neden bu zarar olmuş diye, iki üç gün sonra haber aldım ki, Sabri, mânâsız, lüzumsuz seninle münakaşa etmiş; sen de hiddete gelmişsin. "Eyvah!" dedim. "Yâ Rab! Erzurum'dan imdadıma yetişen bu iki zâtın münakaşasını musalâhaya tebdil et" diye dua ettim. Risale-i Nur'un ıhlâs Lem'alarında denildiği gibi, şimdi ehl-i iman, değil Müslüman kardeşleriyle, belki Hıristiyanın dindar ruhânîleriyle ittifak etmek ve medar-ı ihtilâf meseleleri nazara almamak, nizâ etmemek gerektir. Çünkü küfr-ü mutlak hücum ediyor. Senin, hamiyet-i diniye ve tecrübe-i ilmiye ve Nurlara karşı alâkanızdan rica ediyorum ki, Sabri ile geçen macerayı unutmaya çalış ve onu da affet ve helâl et. Çünkü o, kendi kafasıyla konuşmamış; eskiden beri hocalardan işittiği şeyleri, lüzumsuz münakaşa ile söylemiş. Bilirsin ki, büyük bir hasene ve iyilik, çok günahlara kefaret olur.
Evet, o hemşehrimiz Sabri, hakikaten Nura ve Nur vasıtasıyla imana öyle bir hizmet eylemiş ki, bin hatâsını affettirir. Sizin âlicenaplığınızdan, o Nur hizmetleri hatırı için, dost bir hemşehri ve Nur hizmetinde bir arkadaş nazarıyla bakmalısınız.

Emirdağ Lâhikası (1) - Mektup No: 151 -s.1766

----------

Hem münakaşa, münazaa ve mesail-i dîniyede damarlara dokunacak tarafgirane mübahese etmemek lâzımdır ki, Nur aleyhinde garazkârlar çıkmasın. Hattâ, bir hiss-i kablelvuku ile, Mustafa Oruç kardeşimizin Risale-i Nur'un mesleğine muhalif olarak birisiyle mübahesesi, aynı zamanda, belki aynı dakikada ona gayet hiddet ve şiddetle bir gücenmek kalbime geldi. Hattâ o Nurdan kazandığı çok ehemmiyetli makamından atmak arzusu oldu, kalben müteessir oldum. Bu benim için bir Abdurrahman idi, neden böyle şiddetli hiddet ettim? Sonra bu bayramda yanıma geldi, Cenab-ı Hakka şükür ki, çok ehemmiyetli bir ders dinledi ve o büyük hatâsını da anladı ve benim burada hiddetimin aynı dakikada hatâsını itiraf etti. ınşaallah o kefaret oldu, tam temiz olarak kurtuldu.

Emirdağ Lâhikası (1) - Mektup No: 211 -s.1797


Allah bizleri ölçüsüz münakaşadan ve onun hizmete vereceği zararlardan korusun inşallah...Amin...
Güzellik ne oradadır, ne burada; ne şu zamanda, ne bu zamanda; ne Roma’da, ne Atina’da. Güzellik, hayran olabilen bir ruh neredeyse oradadır. Başka yerde ararsanız, nafile!
-Henry David Thoreau-

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

3

15.04.2005, 16:25

Selamın Aleykum

bence de bu islami hizmetler konusunda da gereksiz münakaşalar yapılıyor..ve bundan başkaları dış güçler,kafirler çok yararlanıyorlar...yani dinsizliğinden emin olunan bazı yayın organları sanki kendileri dindarmış gibi bunları eleştiriye kalktılar hala da bu münakaşalardan çok yararlanıyolar...neyse selametle
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

4

14.06.2008, 13:38

Ben bu kıssa ile "bir tartışmada niyetin hakikatin ortaya çıkması olması gerektiğini" anlıyorum.

Pek çok kişiler tartışmalarında kendi fikrinin mutlak doğru olduğunu kabul etmiş, ıspat etmeye çalışıyor. Fikrinin doğru olup olmadığını anlamak yerinde karşısındakinin fikrini çürütmeye çalışıyor. Bunu için her yolu mübah görüyor.

Oysa hakikat sırat-ı müstakim üzere olana verilir.

Mesela o iki bedeviden biri kalkıp o gölgeyi tahrik etse idi ne olduğu anlaşılacaktı. Münakaşa çıkmayacaktı.

Hem haklı olan taraf dahi kusurludur. Çünkü muarızını tahrik edip fikrine bağlanmasına sebep olmuş.
Demek çok sıkmamak lazım

Bizler hak üzere olup hakikatin Allah tarafından bize ulaştırılmasını beklemeliyiz.

Bizim vazifemiz hak üzere olmak. Allah'ın vazifesi hak üzere olana hakikati öğretmek ve göstermek.
muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

5

14.06.2008, 20:14

Bu kıssayı okuyunca hala AKP'yi savunanlar aklıma geldi. Yanıldıklarını görmek istemiyorlar ...

theQueen

Profesyonel

Mesajlar: 676

Konum: istanbul

Meslek: öğrenci

  • Özel mesaj gönder

6

28.12.2008, 06:45

daha bu gece fena bir münakaşaya girmiş bulunmaktayım
ama 2 ay sabrettim
keşke tartişmadan çnce okusaydım
o zaman tartışmayabilirdim
ama saçını başını yolmadan da bazı öküz kılıklı insanlar hiçbir seyden anlamıyor
kula bela gelmez hak yazmayınca, hak bela yazmaz kul azmayınca!!!

Muha1

Profesyonel

  • "Muha1" bir erkek
  • "Muha1" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 1,194

Meslek: gazeteci

Hobiler: Kitap ve getirdikleri

  • Özel mesaj gönder

7

28.12.2008, 15:04

Alıntı sahibi ""theQueen""


ama saçını başını yolmadan da bazı öküz kılıklı insanlar hiçbir seyden anlamıyor


:catlamak:
Hayat Saklambaç(sa) Ölüm Sobe(ler)...

" Zulm ile âbad olanın sonu berbad olur! "

theQueen

Profesyonel

Mesajlar: 676

Konum: istanbul

Meslek: öğrenci

  • Özel mesaj gönder

8

30.12.2008, 04:03

seni de yolarım bak civcivler gibi :mrgreen:
kula bela gelmez hak yazmayınca, hak bela yazmaz kul azmayınca!!!

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir